Japonya tahvil piyasası uzun yıllardır küresel yatırımcılar için "istikrar" ve "düşük getiri" kavramlarının en belirgin temsilcilerinden biri oldu. Ancak bu denge bozuluyor olabilir. 30 yıllık Japon devlet tahvillerinin (JGB) getirisi, ilk kez 1999'daki ihraçtan bu yana en yüksek seviyeye çıktı. Peki bu tarihi yükselişin ardında ne var ve bundan sonra ne beklenmeli?

Rekorun Arkasındaki Nedenler

Japon tahvil getirilerinde son günlerde yaşanan yükselişlerin kaynağını aslında daha genel perspektiften BOJ’un değişen para politikası, enflasyondaki seyir ile yabancı satışları ve iç talepteki zayıflık olarak sıralayabiliriz. Bunlardan ilki yani BOJ’un politikaları kapsamında değerlendirdiğimizde, yıllardır ultra gevşek para politikasıyla bilinen Japonya Merkez Bankası (BOJ), 2024'ün ilk yarısında 17 yıl sonra ilk kez faiz artışına gitmişti ve bu adım, sadece kısa vadeli faizleri değil, uzun vadeli tahvil getirilerini de yukarı itti. Buna paralel 30 yıllık tahvil getirileri, bu sıkılaşma döngüsünün en net yansımasını vermeye başlamış görünüyor. Enflasyon açısından ise Japonya’da yıllarca deflasyonla mücadele edilirken, son iki yılda global tedarik zinciri sorunları ve enerji fiyatları gibi dışsal faktörler enflasyonu tetikledi. BOJ’un hedefi olan yüzde 2'lik enflasyon artık sürdürülebilir görünmeye başladı. Bu da nominal faizlerin yükselmesi beklentisini güçlendiriyor. Diğer yandan özellikle negatif faiz dönemlerinde yabancı yatırımcılar için düşük riskli bir sığınak olan Japon tahvillerinde, yabancı satışları ve iç talepteki zayıflık da etkili olmuş görünüyor. Öyle ki, Japon yeni zayıf kaldıkça, döviz bazlı hedge maliyetlerinin artmasıyla yatırımcılar Japon tahvillerinden çıkmaya başladı. Aynı zamanda, Japon kurumsal yatırımcıların da reel getiri arayışıyla daha kısa vadeli araçlara yönelmeleri, 30 yıllık tahvillere olan talebi düşürücü etki yapmış görünüyor.

Peki Şimdi Ne Olacak?


BOJ, bir yandan aşırı sıkılaşmadan kaçınmak istiyor, diğer yandan faiz normalleşmesini sürdürülebilir bir zemine oturtmak zorunda. Eğer enflasyon verileri yukarı yönlü sürerse, merkez bankası ikinci bir faiz artışı döngüsüne girebilir. Bu da uzun vadeli getirilerin daha da yükselmesine neden olur.
Yıllardır sıfır ve altı faizle şekillenen Japon mali ortamı, artık yerini daha dengeli ama daha oynak bir döneme bırakıyor. Japon devlet borçlanması GSYH’nin yüzde 236’sına yakın ve bu ortamda faizlerin artması, kamu maliyesi açısından da ciddi baskı yaratacaktır.

ABD tahvil getirilerinin zirveye ulaştığı bir dönemde, Japon uzun vadeli tahvillerin yükselen getirileri bazı fonlar için alternatif oluşturabilir. Ancak bu talep, Japon yeni üzerindeki baskıya, BOJ’un yönlendirmesine ve enflasyon eğilimine bağlı olarak dalgalanacaktır.

Son Söz

30 yıllık Japon tahvillerinin getirisinde yaşanan bu rekor artış, sadece bir piyasa dinamiği değil, aynı zamanda Japonya’nın 30 yılı aşkın süredir süregelen "aşırı düşük faiz paradigması"nın çözülmeye başladığının işareti olabilir. Bu süreç dikkatli yönetilmezse, Japonya'nın bugüne kadar dünyaya sunduğu "istikrarlı borçlanma" modeli de sorgulanabilir hâle gelir.

Yatırımcılar açısından ise bu dönem, hem fırsat hem de riskleri aynı anda barındırıyor. Japonya artık sadece "faizsiz liman" değil, giderek daha "piyasa odaklı" bir oyuncuya dönüşüyor olabilir.