Eylül ayı finansal piyasalar için çoğu zaman yönün yeniden belirlendiği, yaz aylarının rehavetinden çıkılıp daha sert fiyatlamaların başladığı bir dönemdir. Bu yıl ise Eylül’ün önemi çok daha yüksek. Çünkü küresel cephede enflasyon hâlâ inatçı, büyüme kırılgan ve merkez bankaları zor kararlarla karşı karşıya. Türkiye’de ise para politikasında atılan adımların etkisi yeni yeni ölçülmeye başlanıyor.

ABD’de bu hafta açıklanacak tarım dışı istihdam verisi, piyasaların uzun süredir sorduğu soruya yeni bir katman ekleyecek: Fed faiz indirimlerinin hızı ne olur? Temmuz ve Haziran verileri işgücü piyasasında yavaşlamaya işaret ederken, ücret artışları hâlâ güçlü. Diğer yandan istihdam piyasasında soğuma sinyalleri alınırken, enflasyon beklentilerinde belirgin bir gerileme henüz görülmüyor. Yine de istihdam piyasasında olası bir bozulmaya işaret edecek verilerin gelmesi, faiz indirimleri noktasında Fed’inhızlanmasını beraberinde getirebilir. Dolayısıyla bu haftaaçıklanacak ABD istihdam verileri, yalnızca Wall Street’i değil, gelişmekte olan piyasalara yönelen sermaye akımlarını da belirleyecek.

Avrupa cephesinde ise zayıf büyüme dinamikleri öne çıkıyor. PMI verileri, resesyon endişelerinin halen canlı olduğunu gösteriyor. Bu durum Avrupa Merkez Bankası’nı daha temkinli kılarken, Avrupa ile güçlü ticari bağlara sahip Türkiye için de talep görünümü açısından kritik sinyaller içeriyor.

Türkiye ekonomisinde ise tablo görece toparlanıyor. TÜİK’in açıklamasına göre 2025 yılının ikinci çeyreğinde büyümeyıllık bazda yüzde 4,8 artış göstererek piyasa beklentilerini geride bıraktı. Bunu özellikle inşaat ve sanayideki görece güçlü performanslar desteklerken; tarım sektörü bu çeyrekteyaşanan don etkisiyle daralma gösterdi. Harcama yöntemiyle bakıldığında ise beklenti üzerinde gelen büyümenin, iç talep odaklı genişlediği görülürse de, ekonomik iyileşmenin sürdürülebilirliğine dair merkez bankasına ek manevra alanı sunduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan, Ağustos ayı enflasyon verilerini yarın karşılayacağız. Piyasa aylık bazda TÜFE’ninyüzde 1,8 artmasını bekliyor. Bu ise yıllık bazda TÜFE’nin yüzde 32,5 seviyesine gerileyebileceğine işaret etmekte.

Piyasalar açısından bakıldığında, Eylül’deki bu veri trafiği kritik bir sınav niteliğinde. Küresel risk iştahındaki dalgalanma, Fed’in ve ECB’nin vereceği mesajlarla doğrudan şekillenecek. İçeride ise BİST-100 endeksi, yılın ilk sekiz ayında güçlü bir performans göstermesine paralel 11.000 üzerinde kalmaya devam ediyor. Devam eden süreçte ise enflasyon ve para politikası beklentileri, hisse senedi ve tahvil piyasalarında yönü belirleyecek.

Özetle, Eylül ayını yalnızca bir “veri takvimi” olarak görmek büyük hata olur. Eylül ayı “bekle-gör” döneminden çok “karar ayı” olmaya aday. Bu ay, merkez bankalarının kararlılık testine sahne olacak. Fed, ECB ve TCMB farklı yönlerde hareket ediyor gibi görünse de ortak sorunları aynı: Enflasyonla mücadele ederken büyümeyi feda etmemek. Ve daha da önemlisi Fed’in, ECB’nin ve TCMB’nin alacağı pozisyonlar, yalnızca bu ayın değil yılın geri kalanının da yol haritasını çizecek. Küresel rüzgârın yönü kadar, içeride atılacak adımlar da piyasaların seyrini belirleyecek. Yatırımcılar için önümüzdeki haftalar, hem sabırlı hem de dikkatli olmayı gerektiren bir dönem olacak.