TÜİK mayıs ayı fiyat artışını yüzde 1,53 olarak açıkladı ve haklı olarak tepkiler yükseldi. Artış yüzde 1,53 değil de, 2,53 ya da 3,53 açıklansa da çok şey değişmeyecek, benzer tepkiler duyulacaktı. Tabii ki daha önce yapılan açıklamalar, dile getirilen tahminler oranın ilan edilmesinden sonraki tepkileri etkileyecekti ama genel yaklaşım değişmeyecekti.

TÜİK enflasyonu olduğundan düşük hesaplıyor; memur ve emekliler olarak hakkımızı yiyor, daha az enflasyon farkı almamıza yol açıyor...

Dedim ya açıklanan oran daha yüksek olsa da benzer tepkileri duyacaktık. TÜİK’in oranına karşı sesini yükselten, yükseltmeye çalışan vatandaş haksız diyebilir miyiz? Tabii ki hayır.

TÜİK bir aracı...

Ama artık eleştiride hedefe tümüyle TÜİK’i koymak ne kadar doğru, bunu da düşünmenin zamanı geldi de geçiyor bile.

Unutulmaması gereken bir gerçek var. Ekonomi, siyasi tercihlerin bir sonucudur.

Enflasyonu doğru ölçüp ölçmemek de siyasi bir tercihtir. Eğer enflasyon doğru ölçülmüyorsa ya da toplumun çok büyük bir kesimi bu kanıdaysa bunu düzeltmeye girişip girişmemek de siyasi bir tercihtir, bu siyasetçinin işidir.

Toplumda hemen hemen hiçbir kesim açıklanan enflasyon oranına inanmıyorken, bir siyasi iktidar bundan niye hiç rahatsızlık duymaz, TÜİK’e niye “Siz ne yapıyorsunuz da böyle bir algı var” diye sormaz!

Enflasyon eksiksiz ölçülüyorsa... 

Varsayın ki TÜİK’in enflasyon ölçümü dört dörtlük. Hiç hata yok, oranlar tümüyle gerçeği yansıtıyor; ama vatandaş bu oranları inandırıcı bulmuyor.

Vatandaşın bunu kendisine uzatılan tv mikrofonlarına söylemesinden öte zaten Merkez Bankası’nın yaptığı ankette dile getirdiği de ortada. Merkez Bankası’nın anketine göre hanehalkı bir yıl sonrası için TÜFE artışını hâlâ yüzde 60 bekliyor.

Dedim ya, varsayalım ölçüm dört dörtlük ama vatandaş ne açıklanan orana inanıyor, ne enflasyonun gelecekte düşeceğine. Şu durumda oranlar gayet düzgün belirleniyorsa demek ki hata vatandaşta, vatandaş yanlış düşünüyor! Peki bunu düzeltmek bürokrasinin işi mi, yoksa siyasetçinin mi?

TÜİK’in ilişkili olduğu bakanlık Hazine ve Maliye Bakanlığı. Bakan Mehmet Şimşek sosyal medya hesabından her ay enflasyonun nasıl düştüğüne ilişkin paylaşımlar yapıyor. Şimşek ve diğer siyasiler enflasyonun düştüğünü söylüyor söylemeye de vatandaşın buna inanmaması belli ki onları hiç rahatsız etmiyor.

Bu bir çağrı tekrarıdır! 

Daha önce de yaptığım bir çağrı vardı, onu tekrarlamak istiyorum. Bu çağrı “Enflasyon düşüyor ve daha da düşecek” diyen tüm siyasilere: 

■ Eğer vatandaşı biraz olsun umursuyorsanız, enflasyona ilişkin ‘Nasıl olsa düşmeyecek’ şeklindeki psikolojik olumsuzluğu yok etmek istiyorsanız, gelin bir günlüğüne TÜİK’i kamuoyuna açın! Basın mensuplarını, akademisyenleri, finans kesimi temsilcilerini davet edin; neyi nasıl yaptığınızı anlatın, tüm sorulara yanıt verin! 

■ Bu yetmez! Ayrıca şu madde fiyatlarını gizlemekten vazgeçin! “Madde fiyatlarını Avrupa ülkeleri de açıklamıyor” gibi anlamsız bir savunmanın arkasına sığınmayın! Avrupa’da hangi ülke enflasyon hesabındaki madde fiyatlarını merak eder ki? “Madde fiyatlarını açıkladığımızda bu yanlış yorumlanıyor” gerekçesinin fiyatları gizlediğinizde çok daha farklı yorumlara yol açtığını artık görün! Hele hele sakın “Madde fiyatlarını açıklayabilmek için bir gün daha fazla çalışmak gerekir” gibi bir gerekçenin arkasına sığınarak örtülü biçimde “Biz tembeliz” demeyin!

■ Madde fiyatlarını açıklamak da yetmez! Ağırlıkları grup olarak değil, eskiden olduğu gibi tüm maddeler için ilan edin! 

■ TÜİK’in hanehalkı bütçe anketindeki tüketim harcamalarının ağırlığı ile TÜFE’deki grup ağırlıklarının uyuşmazlığının kaynağını açıklayın ki kafalardaki soru işaretleri giderilsin. Ya da bu konuda bir hata varsa düzeltin! 

■ Eğer TÜİK’in enflasyon hesaplaması doğru ise, bu hesaplamaya güveniyorsanız bu önerileri dikkate almamanın hiçbir gerekçesi olamaz. 

Ya doğru değilse? 

Ama vatandaşın yıllardır dile getirdiği gibi ya hesaplama doğru değilse?

O zaman haklısınız! Haklısınız ve dile getirdiğim önerilerin hiçbirini kabul etmezsiniz.

Zaten bu önerileri daha önce de gündeme getirmiştim ve şimdiye kadar kabul görmedi.

Zaman zaman düşünmeden edemiyorum; niye böylesine bir adım atılarak enflasyona ilişkin kuşkular yok edilmiyor acaba diye...

Düşündükçe iki olasılık çıkıyor karşıma:

Ya enflasyon hesaplamasında çok hata olduğu biliniyor ve bunlar ortaya çıksın istenmiyor.

Ya da enflasyon hesaplamasına vatandaşın inanmıyor olması hiç mi hiç umursanmıyor; “Vatandaşın düşüncesi mi, ne önemi var ki” deniliyor.

Oysa istenen çok şey değil, en azından artı bir şey değil.

Madde fiyatları eskiden açıklanıyordu, kıyamet kopmuyordu.

Madde ağırlıkları da eskiden açıklanıyordu, yine kıyamet kopmuyordu.

 Dolayısıyla çok basit bir soru geliyor akla:

Öyleyse bu gizlilik neden?

TÜİK’in sorumluluğu olmaz mı? 

Bütün bu söylediklerimden olan bitende TÜİK’in hiç sorumluluğu olmadığı gibi bir anlam elbette çıkmaz.

TÜİK, devletin bir kurumu olduğuna göre acaba şöyle bir durum söz konusu olabilir mi?

Siyasetçi enflasyonun eksiksiz hesaplanmasını isteyecek ama TÜİK kendi bildiğini okuyacak ve hesaplamayı bile isteye yanlış yapacak; yapıyorsa eğer. (Ben yapıyor diyemem, çünkü elimde kanıt yok.)

Dolayısıyla ortada bir yanlış hesaplama, bilerek yapılan bir eksik hesaplama varsa bu siyasetçinin bilgisi dahilindedir.

Bu yanlış ve eksik hesaplama siyasetçinin bilgisi, daha da öte isteği üzerine yapılıyorsa ortada kanunsuz bir emir var demektir.

Kanunsuz bir emri yerine getirmenin suç olduğunu tabii ki TÜİK de biliyordur.

“TÜİK’in enflasyonu kullanılır mı” diyenlere...

Günlük hayatta TÜİK’in açıkladığı enflasyondan daha yüksek oranlar hissetmek başka, bu histen yola çıkarak bir köşe yazısında analiz yaparken “TÜİK’in oranları yanlış” demek başka.

Şimdiye kadar hep şunu söyledim:

Elimde kesin kanıt olmadığı sürece bu oranları kullanmak, bu oranlara göre analiz yapmak zorundayım. Ayrıca, bu oranların dışında geçmiş yıllara uzanan, güvenebileceğim başka bir seri yok ki onu kullanabileyim. Ve daha önemlisi, bu oranları doğru kabul etmesek bile hayatımızı şekillendiren; maaş ve ücret artışlarını belirleyen oranlar bunlar. İstediğimiz kadar doğru bulmayalım, yanlış diyelim, sonuçta resmi olarak bu oranlar kullanılıyor.

Beğensek de beğenmesek de TÜİK verilerine bir anlamda “mahkum” olunduğunu bazı kesimlere bir türlü anlatamadım.

Şimdi beni “yanlışa ortak olmak”, hatta daha ileri gidip hadlerini aşarak “yanlışa yandaş olmak” ile suçlayanlara, “TÜİK’in enflasyonuna göre analiz mi yapılır, doğru olmayan bu oran ciddiye mi alınır, bu oranı esas alıp değerlendirme yapanlar da en az TÜİK kadar suçludur” diye ahkâm kesenlere bir çağrım var: 

■ “Ben maaşımın TÜİK’in oranına göre artırılmasına karşı çıkıyor ve bu artışı istemiyorum” diye itiraz edin, hadi! 

■ Gücünüz yetiyorsa bunu söylemekle de yetinmeyin, bu isteğinizi gerçekleştirin, hadi görelim! 

■ Sizin doğru dediğiniz oran her kaç ise maaş ve ücretinizin o oranda artırılmasını sağlayıp tüm çalışanlara örnek olun! 

■ Sizi dinlemeyip TÜİK’in oranlarına göre artış vermekte ısrar edenlere karşı artık elinizden ne geliyorsa yapın!

•    Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak: ekonomim.com