Haftaya iki önemli haberle girdik. PKK (evet, bu sefer PPK değil) “örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması” kararı aldığını açıkladı. İkincisi, ABD ve Çin’in birbirlerine getirdikleri ek gümrük vergilerini önemli ölçüde düşürmeye karar verdiklerini öğrendik. Elbette her ikisi de olumlu haberler. İlkini siyasal yorumcular değerlendirecektir; onlardan öğreneceğiz olası gelişmeleri. İkinci haberin ilk etkisi ise malum; küresel piyasalar coştu, Trump’ın meşum kararlarından sonra ne olduysa -ilk tepki olarak- tersi yaşandı. Peki, bu iki gelişme bizde işleri rayına oturtacak mı?
Bir yıl TCDD Yol Dairesi’nde çalışmış eski bir mühendis olarak ‘rayına oturtmak’ kavramının rayın niteliğini ıskaladığını düşünüyorum. Bu ‘derin’ tespit üzerinde çok mu çalıştım? Ne gezer, klavyenin başında aklıma geldi. Birden ortaya çıkıverdi ama üzerinde fazlaca düşünülmemiş olması, rayın malzemesinin niteliğinin ve rayın altındaki mıcırlarla traverslerin ne denli önemli olduğunu belirtmeyi de değersizleştirmez (umarım onca yılda teknoloji değişip bu belirttiklerimi boşa çıkarmaz). O zaman soru şu biçimi alıyor: Rayın niteliği ne?
Faizin yükselmesi, para veya maliye politikasının suçu değil
Ekonomi politikası rayın niteliğini belirleyen tek unsur değil; kaldı ki en önemlisi o da değil. 19 Mart’ın yaşandığı bir ülkede, o gün ve izleyen haftalarda olan bitenin ekonomi politikası ile ne ilgisi var? Kur sıçramasın diye 60 milyar dolara yakın döviz satılmasının ya da politika faizinin yüzde 42,5’ten yüzde 49’a yükseltilmesinin nedeni para politikasının ya da maliye politikasının suçu değil ki. Kaldı ki, 19 Mart’ta yaşananlar öylece duruyorken ne yapacaktı Merkez Bankası ya da Hazine ve Maliye Bakanlığı? Merkez Bankası faizi yükseltmeyecek ve döviz satmayacak mıydı? Ya da Bakanlık vergi denetimlerini daha da sıkılaştıracağını açıklamayacak mıydı?
Ekonomide yaşananlar sonuçta bu hükümet sisteminden sorumlu organların (eskisi gibi rahatlıkla Bakanlar Kurulu diyemediğim için) aldıkları ve uygulamaya soktuğu kararların bir sonucu. Meseleye bir bütün olarak bakmak gerekiyor. Böyle bakınca da şu iki noktayı özellikle vurgulamakta yarar var. Birincisi, şirketlerine her an kayyum atanabilen bir ülkenin yatırım ortamı büyük darbe almış demektir. Birkaç haftalığına yüksek getiri elde etmek amacı dışında bir amacı olmayan çok kısa vadeli yabancı sermaye dışında yabancı yatırımcı neredeyse hiç gelmez. Hele, yeni teknoloji getirecek ve istihdam yaratacak doğrudan yatırımcının iştahı kalmaz. Aynı ortamda, oraya, yok buraya, 30-40 katlı bina dikmek, hadi hep inşaat olmasın; mevcutların benzeri verimlilik düzeyi ile çalışan fabrikalar kurmak dışında yerli yatırımcıda da verimliliği yükseltmek, yeni teknoloji peşinde koşmak gibi hevesler kalmaz.
Adil ve hızlı çalışmayan yargı sistemi temel sorun
Trump’ın getirdiği ek vergilerin (bir kısmı geri de alınsa) yarattığı en önemli sorun neydi? Büyük belirsizlik. Yarın nasıl bir karar çıkacağının belirsizliği ve o kararın etkilerinin neler olabileceği hakkında hiç çalışılmadan da alınabileceğinin, yarattığı ‘travma’ önemli. Bizim son dönemde yaşadıklarımıza bu açıdan bakmak gerekiyor. Ülkemizde küresel piyasaların yaşadığı bu büyük belirsizlik şokunu biz birkaç yıldır yaşıyoruz. Bu da ikinci nokta.
Bu iki özelik elbette boşlukta ortaya çıkmıyor. Onlar, mevcut hukuk ve yargı sisteminin bir sonucu. Yine aynı noktaya geldik; adil ve hızlı çalışmayan bir yargı sistemi temel sorun. Buna bir de kadim sorunumuzu, yani ‘dış borca bağımlı bir ülke olmak’ sorununu ekleyin, rayın niteliği ortaya çıkıyor. Peki, önümüzdeki dönemde (seçime kadar olan dönemde) bizi ne bekliyor? Perşembeye…
• Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.