Bu karar, yalnızca bir yönetim biçiminin değişmesi değil, aynı zamanda Türk milletinin iradesinin resmen tanınması anlamına geliyordu.

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde, padişahın yetkileri halkın iradesini bütünüyle gölgede bırakmıştı. Devletin yönetimi, birkaç hanedan üyesinin elinde, çoğu zaman da yabancı güçlerin etkisi altında yürüyordu. Bu durum, özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı sonuçlarının ardından, milletin geleceğini tehlikeye atmıştı. Ancak Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının önderliğinde yürütülen Millî Mücadele, milletin kendi kaderini eline alma bilincini güçlendirdi.

Anavatan 1927

Saltanatın kaldırılması, “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesinin hayata geçirilmesinin ilk büyük adımıydı. Artık ülkeyi yönetecek olan irade, bir kişinin değil, milletin temsilcilerinin oluşturduğu meclisin iradesiydi. Bu yönüyle söz konusu devrim, Cumhuriyet’in ilanına giden yolu açan ve Türkiye’nin çağdaşlaşma sürecini başlatan dönüm noktalarından biri olmuştur.

Saltanatın kaldırılması, aynı zamanda toplumsal eşitlik ve özgürlük fikrinin kurumsal bir temele oturtulması anlamına gelir. Artık kimse soy ya da unvanla yönetici olamayacak; ülkenin kaderi, bilgisi, emeği ve sorumluluk duygusuyla milletine hizmet edenlerin elinde şekillenecekti.

Bu devrimle birlikte Türk milleti, yönetilen değil, yöneten bir halk haline gelmiştir. Kendi temsilcilerini seçme, kendi geleceğine karar verme hakkı, artık milletin en doğal hakkı olarak kabul edilmiştir.

Former Ottoman Sultan Mehmed V I Arrives In Malta On A British Warship. 9 Dec 1922

Sonuç olarak, saltanatın kaldırılması yalnızca bir siyasi reform değil, Türk milletinin özgürlük, eşitlik ve milli egemenlik idealinin zaferidir. Bu büyük adım sayesinde Türkiye, modern, demokratik ve laik bir cumhuriyetin temellerini atmış; halkın iradesine dayanan bir devlet anlayışıyla tarih sahnesinde yerini almıştır.