Türkiye yaz aylarında genellikle cari fazla verir ve bu durum daha çok temmuzda başlar. Ancak haziran ayında da fazla verildiği olur. Özellikle 2018’den sonraki dönemde zaman zaman açık verildi, bazı yıllar ise cari fazlayla geçti.
En azından önceki iki yılın haziran ayında cari fazla vardı. 2023 ve 2024’ün haziran aylarında sırasıyla 1,2 milyar ve 829 milyon dolar fazla verildi.
Bu yıl ise yine açıkla karşı karşıya kalındı, üstelik öyle çok küçük bir açık da değil. Merkez Bankası verilerine göre cari açık haziran ayında 2 milyar dolar oldu.
Ancak yine de cari işlemler dengesinde haziranda 2 milyar dolar açık verilmesi genel gidişatı değiştirecek, bozacak çok olumsuz bir gelişme olarak görülemez.
Her ne kadar altı aydaki açık geçen yılki 14,4 milyar doların üstüne çıkarak 23,1 milyar dolar olmuşsa da yıllıklandırılmış açık hâlâ geçen yılki düzeyin altında bulunuyor. Yıllık açık geçen yılın haziranında 20,2 milyar dolardı, bu yıl ise 18,9 milyar dolar.
Bazı yıllar olduğu gibi bu yılın ikinci yarısında da cari fazla verilebilir. Bu durumda 2025’in tümü için öngörülen 28,6 milyar dolarlık açığın altında kalınması söz konusu olabilir.
ZATEN DAHA FAZLA AÇIK VERİLEMEZ
Cari açık vermenin olmazsa olmaz şartı o açığı finanse etmektir. Daha önce de kaç kez vurguladım; finanse etmeden açık verilemez.
Hani ekonomide şehir efsanesi haline gelmiş “ya cari açığı finanse edemezsek” şeklinde bir yaklaşım var ya, onu kastediyorum.
Finanse edilmeden cari açık verilmez, verilemez!
Finanse edilmeden simit bile alınamaz!
Herhangi bir şey alacaksanız ya cebinizde paranız olacak ya limiti yeterli kredi kartınız; ya yanınızdaki arkadaşınızdan borç alarak finansman sağlayacaksınız; ya çek veya senet vereceksiniz; ya bakkal veresiye defterine yazacak...
Sonuçta bir şekilde finansman sağlayacaksınız ki o alımı gerçekleştirebilesiniz.
Dolayısıyla “Önce cari açık vereyim, sonra finansman için bir çaresine bakarız” denilemez.
Önce finansman, sonra cari açık; bu kural değişmez.
SORUN DA BU
Türkiye’nin bu yılki sorunu da bu zaten, finansman bulamaması. Özellikle 19 Mart’tan sonra yaşananları herkes biliyor.
Döviz gelmiyor, gelen döviz de Türkiye’nin dişinin kovuğuna ancak yetiyor.
Dışarıdan döviz gelmediği için de Merkez Bankası kasasının dibi sıyrılıyor!
Ocak ayı, ortada siyaseten bir şey yok; Merkez Bankası rezervine 6,4 milyar dolar eklemiş. Şubatta bir miktar kullanım var, 2,9 milyar dolar.
19 Mart’la birlikte durum birden değişiyor ve Merkez Bankası rezervinden 15,1 milyar dolar kullanılıyor.
Asıl kullanım ise nisan ayında, tam 25 milyar dolar. Bu zaten Cumhuriyet tarihinin rekoru.
Bazı önlemler alınıyor ve Merkez Bankası mayısta biraz kendine gelip rezervine 13,5 milyar dolar ekleme fırsatı yakalıyor.
Haziranda ise rezervden yine 4,1 milyar dolar kullanmak gerekiyor.
Altı ayın toplamı ne mi; Merkez Bankası rezervinden tam 27,2 milyar dolar kullanılmış.
Finans hesabında Merkez Bankası rezervi dışında kayda değer bir tutar yok; altı ayın toplamı yalnızca 370 milyon dolar. Yani Türkiye’ye döviz getiren yok.
Cari açığın artıp artmamasının yurt içi talep, üretim artışı ve büyüme gibi bir dizi etkenle yakın ilintisi var tabii ki; finansman olup olmaması tek başına her şeyi açıklamaz. Ama döviz talebi doğması halinde nihai olarak bakılacak olan bu talebi karşılayacak finansmanın sağlanıp sağlanamadığıdır.
Ne kadar finansman, o kadar cari açık!
Finansman da olmadığına göre cari açık artık çok fazla büyümeyecektir.
• Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.