Bu hafta yaşanan siyasi şoku ve çok muhtemelen yakında daha büyüğünün heybede olduğunu düşünün. Bu ortamda düşse düşse nereye düşer enflasyon?

Büyük çoğunluk, enflasyonu düşüren bir ekonomi programının büyümeyi ve istihdamı olumsuz etkileyeceğini düşünüyor. Bu hiç katılmadığım bir genelleme. Enflasyonu düşürmeyi amaçlayan bir programın nasıl bir program olduğuna, dış koşullara ve Türkiye örneğinde de azımsanmayacak ölçüde iç koşullara bağlı. Bu genelleme mesela 2001-2006 döneminde tam anlamıyla ‘çuvallıyor’. Enflasyon Ocak 2002’de yüzde 73 iken 2003 sonlarında tek haneye düşüyor. 2004-2006 döneminde birkaç ay yüzde 12’nin altındaki iki haneli sayılara yükselse de ezici çoğunlukla hep tek hanede. Yıllık ortalamalar şöyle (yüzde): 2002: 45,2; 2003: 25,3; 2004: 8,6; 2005: 8,2; 2006: 9,6. Bu dönemin ortalama büyüme oranı ise tam yüzde 7,7. Hadi, 2001’deki daralma nedeniyle 2002 büyümesi yüksek oldu (baz etkisi) diyelim ve 2002’yi çıkaralım; 2003-2006 ortalaması daha da yüksek: Yüzde 8.

Bu seferki büyüme enflasyonla mücadeleye zarar veriyor

Bugüne geleyim. Hafta başında açıklanan ikinci çeyrek GSYH büyüme değeri de yüksek çıktı. Bir yıl öncesinin aynı dönemine göre yüzde 4,8 arttı GSYH. ABD’lilerin yaptığı gibi bir çeyrek öncesine göre büyüme oranının (yüzde 1,6) bileşiğinden yıllık büyüme oranı hesaplanırsa tam yüzde 6,6 çıkıyor. Potansiyelin bayağı üzerinde. Soru şu: 2002-2006 döneminde gerçekleşen çok yüksek büyümenin enflasyonla mücadele açısından bir sorun yaratmamış olmasına bakıp, bu sefer de bir sorun olmaz diyebilir miyiz?

Cevap açık: Hayır. Bu seferki büyüme enflasyonla mücadeleye zarar veriyor. Peki neden? 2002-2006 döneminde ‘tam teşekküllü’ bir ekonomi programı vardı. Enflasyonun o kadar kısa sürede tek haneye düşmesinin nedeni zaten büyümenin de yüksek olmasının nedeni: İstikrar programının (para, maliye ve finansal istikrar programları) yanı sıra bozuk yapıyı belirgin biçimde düzeltmeyi amaçlayan ve bu amaç doğrultusunda önemli adımların atıldığı bir ekonomi programı vardı. Bu sefer ise ortada sadece para politikası, bir ölçüde de (bütçe açığının kontrolden çıkmaması anlamında) maliye politikası var. Bozuk yapıyı düzeltme uğraşı yok. Olmadığı gibi bir de iç siyasi gelişmeler yaraya tuz basıyor; olumsuz şok üzerine şok geliyor.

Kur kanalı çalışıyor ama enflasyonu artıran yan etkisi var

Dolayısıyla, bu ortamda ve bu kadar eksik bir programla sadece faiz artışına bel bağlanılmış olunuyor. O da iki kanalla enflasyonu düşürmeye çalışıyor: Öncelikle kuru dizginleyip (liraya olan talebi artırıp) maliyet baskısını hafifleterek ve bir ölçüde de yurtiçi talebi frenleyerek enflasyonu düşürmeye çalışıyor. Ama iç talep yüksek bir oranda artıyorken (özel tüketimin yıllık artış oranı yüzde 4,6, dayanıklı tüketim mallarının ise yüzde 10,4) bu eksik programın enflasyonu düşürmesi zorlaşıyor. Zira eksik olduğu için, az önce belirttiğim iki kanala bel bağlayabilir: Bunlardan ikincisi (talep) çalışmıyor. İlk kanal olan kur kanalı çalışıyor ama onun da enflasyonu artıran bir yan etkisi var: Yüksek reel faiz, yüksek gelirli grupların harcamalarını artırıcı yönde çalışıyor; talep kanalını bozuyor. Buna bir de büyük çoğunluğun geliri olan asgari ücretin ve emekli maaşlarının baskılandığını ve dolayısıyla gelir dağılımının iyice bozulduğu olgusunu ekleyin. Bu ortamda hem ‘gerçek’ şikâyetler (gerçek olmayanı ne derseniz; şirketlerin şikâyetleri, son yazımda var) arttığı için programa destek azalıyor (ya da oluşmuyor) hem de bekleyişler olumsuzlaşıyor.

Sonuçta da ekonomi programının uygulamaya konulduğu Haziran 2023’ten, hadi Temmuz 2023 olsun, bu yana geçen iki yılı aşkın sürede yıllık enflasyonda geldiğimiz düzey hâlâ yüzde 33. Yüksek. Ağustos aylık enflasyonu da yüksek: Yüzde 2,04. Bir de bu hafta yaşanan siyasi şoku ve çok muhtemelen yakında daha büyüğünün heybede olduğunu düşünün. Bu ortamda düşse düşe nereye düşer enflasyon?

• Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak: ekonomim.com