18'inci Balkan ülkeleri Genelkurmay Başkanları Konferansı, Beşiktaş'ta bulunan Çok Uluslu Müşterek Harp Merkezi Komutanlığı'nda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak Başkanlığı'nda düzenlendi. Türkiye'nin üçüncü kez ev sahipliği yaptığı konferansa Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da katıldı. Yılmaz'ın yanı sıra Arnavutluk, Bosna Hersek, Bulgaristan, Kuzey Makedonya, Romanya, Sırbistan, Yunanistan ve Slovenya'nın Genelkurmay Başkanları ile birlikte NATO Temsilcileri de katılım sağladı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ı girişte Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak karşıladı. Karşılamanın ardından Cevdet Yılmaz ‘Birlik Ziyaret Defteri'ni imzaladı ve Genelkurmay Başkanı Metin Gürak ile birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi. Konferansta bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Türk Savunma Sanayii'nin son yıllardaki başarılarına vurgu yaparak ''Türk Savunma Sanayii'nin geliştirdiği NATO standartlarına uygun bu insansız sistemler ve diğer pek çok ürünler, operasyonlarda başarıyla kullanılmış ve harekat ortamında kendini birçok yönden kanıtlamıştır. Türk savunma sanayiinde bugün 3 bin 500'ü aşkın firma, bin 200'ün üzerinde proje ve 100 milyar doları aşan proje hacmiyle faaliyet göstermektedir. 18 milyar dolara ulaşan ciro ve 100 bine yaklaşan istihdamla sektör, Türkiye'nin teknolojik gücünü ve stratejik vizyonunu yansıtmaktadır. Kendi savunma teçhizatı ihtiyaçlarımızı milli imkanlarla karşılamanın yanında dost ve müttefik ülkelerin de ihtiyaçlarına cevap verebilir noktadayız. Geçmişte paramızla alamadığımız bazı ürünleri bugün parası mukabilinde ihraç edecek konumdayız.185 ülkeye ihraç edilmekte olan Türk savunma ürünleri ürün çeşitliliği 230'u aşmıştır'' dedi.
‘' Birçok alanda sınır aşan güvenlik riskleriyle karşı karşıyayız''
Söz konusu konferansın, dünyanın çok yönlü krizlerle sarsıldığı ve güvenliğe dair sınamaların yaşandığı bir dönemde icra düzenlendiğinin belirten Yılmaz, "Sadece savaşlar değil; enerji ve gıda arzında yaşanan kırılmalar, iklim değişikliğinin yol açtığı doğal afetler ve çevresel tehditler, milyonları yerinden eden düzensiz göç hareketleri ve sınır aşan güvenlik riskleriyle karşı karşıyayız. Gazze'de devam eden insani felaket, sivillerin en temel haklardan dahi mahrum bırakıldığı bir ortamda uluslararası düzenin vicdani ve hukuki sınavdan geçmekte olduğunu ortaya koymaktadır. Ukrayna'daki savaş ise, sadece Avrupa kıtasında değil, küresel ölçekte güvenlik, ekonomi ve diplomasi alanlarında ciddi sarsıntılara neden olmuş; enerji ve gıda arz zincirlerinde kırılmalar meydana getirmiştir. Bu çok boyutlu sınamalar, askeri güvenliğin yanı sıra bütüncül bir güvenlik anlayışının geliştirilmesini de kaçınılmaz hale getirmiştir. Aynı zamanda, bölgesel diyalogun, çok taraflı iş birliğinin ve kurumsal dayanışmanın ne denli hayati bir öneme sahip olduğunu bir kez daha teyit etmektedir. Ancak bu çabaların kalıcı sonuçlar doğurabilmesi, yalnızca iyi niyet beyanlarına değil; güvenlik kapasitesinin dengeli paylaşımına, teknolojik eşitsizliklerin giderilmesine ve savunma alanında daha adil bir iş birliği zemininin oluşturulmasına bağlıdır'' diye konuştu.
‘'Dünya, askeri teknolojilerde yaşanan hızlı dönüşümle birlikte yeni bir dönemin eşiğindedir''
Küresel barış ve istikrar için savunma teknolojilerinde şeffaflık, adil erişim ve kapsayıcılık gibi yaklaşımlarının benimsenmesi gerektiğini belirten Yılmaz, ''Dünya, askeri teknolojilerde yaşanan hızlı dönüşümle birlikte yeni bir dönemin eşiğindedir. Muharebe sahalarının dinamikleri köklü biçimde değişmekte; yalnızca insan gücüne veya konvansiyonel kabiliyetlere dayalı anlayış yerini, yüksek teknolojili platformlara ve yapay zekaya dayanan hibrit yapılara bırakmaktadır. İnsansız sistemler ise bu yeni dönemin merkezinde yer almakta; hava, kara, deniz ve sualtı gibi farklı alanlarda geliştirilen otonom araçlar, komuta kontrol yapılarının da evrilmesini zorunlu kılmaktadır. Hız, hassasiyet ve esneklik gibi nitelikleriyle öne çıkan insansız sistemler, riski minimize etme, insan kaybını azaltma ve kaynakları daha etkin kullanma gibi yönleriyle askeri operasyonlarda kritik roller üstlenmektedir. Küresel ölçekte yürütülen projeler, ülkelerin insansız sistem yatırımlarını artırdığını; doktrinlerini, teşkilat yapısını ve operasyonel yaklaşımlarını bu doğrultuda yeniden şekillendirdiğini açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye, son yıllarda insansız savunma sistemleri alanında çarpıcı bir ilerleme kaydetmiş, kara, hava, deniz ve sualtı platformlarında yüksek teknolojiye dayalı çözümler geliştirmiştir'' diye konuştu.
‘'İHA-SİHA, elektronik harp ve savaş gemisi üretimiyle Türkiye, dünyada öncü ülkeler arasında yer almıştır''
Türkiye olarak Balkanlardan Kafkaslara, Ukrayna-Rusya Savaşından Etiyopya-Somali ilişkilerine, Suriye'den Gazze'ye her bölgede diplomasiyi önceleyen, barış ve istikrara katkı sunan, güven veren bir siyaset yürüttüklerini aktaran Yılmaz, ''Tüm taraflarla diyalog kanallarını açık tutarak çözüm için gayret ediyoruz. Diğer yandan, caydırıcı bir güç olarak kapasitelerimizi geliştiriyoruz. Savunma alanında geliştirdiğimiz kapasite sayesinde, müdahil olduğumuz süreçleri, kimsenin icazetini alma ihtiyacı duymadan, kendi irademizle yönetme kabiliyetine sahibiz. Yerli tedarik oranımızı yüzde 20'lerden yüzde 80'lere çıkarmamız bir tesadüf değil, güçlü bir siyasi iradenin sonucudur. İHA-SİHA, elektronik harp ve savaş gemisi üretimiyle Türkiye, dünyada öncü ülkeler arasında yer almıştır. Bugün Türkiye dünya İHA pazarının yüzde 65'ine sahiptir ve küresel pazarda bu alanda en önemli oyunculardan biri konumundadır. İnsansız kara ve deniz araçları alanında da önemli mesafeler kat ederek, bu alandaki yetkinliğimizi hızla güçlendiriyoruz. 2025 yılı Ocak-Nisan döneminde ihracatımız, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 67 artışla 2 milyar 238 milyon dolara ulaşmıştır. Hedefimiz en kısa zamanda 10 milyar dolar ihracatı aşarak, çift haneli ihracatı olan ülkeler arasına girmektir'' dedi.
‘'Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ve Savunma Sanayimiz, Balkan ülkeleriyle iş birliğine her daim gönülden açıktır''
Savunma Sanayii'ndeki başarıların ve eldeki ekonomik verilerin, sadece savunma ve güvenlikle ilgili olmadığını, katma değeri yüksek bir ekonomi ve yüksek sosyal refah için de son derece kıymetli olduğunu belirten Yılmaz, ''Bir taraftan da savunma sanayiinde elde ettiğimiz bu yetkinlikleri, sivil endüstrilere de daha fazla transfer edip sadece güvenlik sağlamakla kalmayacağız, bu gelişmelerin ekonomik refaha, sosyal refaha dönüşümü anlamında da çabalarımızı sürdüreceğiz. Elde ettiğimiz bilgimizi, tecrübemizi ve teknolojimizi dostlarımızla paylaşmaya her zaman hazırız. Bu doğrultuda Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ve Savunma Sanayimiz, Balkan ülkeleriyle iş birliğine her daim gönülden açıktır. Milli savunma sanayimizi geliştirdikçe bölge ve dünya barışına vereceğimiz katkının da artacağına inanıyoruz. Her bakımdan ayrılmaz bir parçası olduğumuz Balkanlarda yapıcı, öncü ve tüm aktörlerle etkileşimi önceleyen rolümüzü muhafaza etmekteyiz. Türkiye NATO içindeki stratejik konumunu muhafaza etmeye de devam edecektir'' diye konuştu.
‘'Barış hepimizin barışı, güvenlik de hepimizin güvenliğidir''
Uluslararası kuruluşların, asli görevlerine dönerek daha adil, daha dengeli ve daha kararlı bir duruş sergilemelerinin artık bir tercih değil, bir zorunluluk olduğunu kaydeden Yılmaz, ‘'Sizler, bulunduğunuz görevler itibarıyla bölgesel barış ve işbirliğinin ne kadar hayati olduğunu en iyi bilen aktörlersiniz. Bu kritik dönemde hepimize düşen ortak sorumluluk, geçmişin acılarını unutmadan; geleceği ortak akılla, adalet ve güven temelinde inşa etmektir. Balkanlar'da kalıcı barışın ve stratejik istikrarın sağlanması, ancak birlikte düşünerek, birlikte hareket ederek ve birlikte çözüm üreterek mümkündür. Karadeniz'in yeniden bir istikrar ve iş birliği havzası haline gelmesi, kıyıdaş ülkeler arasında güvene dayalı diyalog ve ortak sorumluluk bilinciyle mümkündür. Bu doğrultuda, mevcut iş birliğimizi bölgesel sahiplenmeyi esas alan kapsayıcı bir anlayışla daha da derinleştirmeyi hedefliyoruz. Balkan ülkelerinin NATO, Avrupa Birliği ve AGİT başta olmak üzere Avrupa-Atlantik kurumlarıyla entegrasyon süreçlerini, bölgesel istikrar ve ortak güvenlik anlayışı çerçevesinde desteklemeye devam ediyoruz. Türkiye olarak, bu yöndeki kapasite geliştirme çabalarınıza, NATO bünyesindeki mekanizmalar aracılığıyla katkı sunmayı sürdüreceğimizi özellikle ifade etmek isterim. Barış hepimizin barışı, güvenlik de hepimizin güvenliğidir'' ifadelerini kullandı.