Dün Financial Times’da çıkan bir değerlendirme yazısının başlığı şöyleydi: “Dünya verilerimize güvenmeyecek: Donald Trump’un BLS adayı endişeye yol açtı.” BLS, ABD İşgücü Verileri Kurumu’nun kısaltması. Trump, birkaç hafta önce BLS’in başındaki kişiyi siyasi nedenlerle işgücü piyasasındaki gelişmeleri kötü gösterdiği gerekçesiyle görevinden almıştı. Oysa o kişi 2024 başlarında ABD Senatosunda hem cumhuriyetçilerin hem de demokratların oyları ile (86 lehte 8 aleyhte oyla) atanmıştı. Habere göre şu andaki Başkan Yardımcısı da onaylayanlar arasındaymış. Gazetenin görüş aldığı cumhuriyetçi cenahtaki uzmanların hemen hepsi yeni atanan kişiyi daha önceki açıklamaları nedeniyle aday gösterildiği göreve uygun bulmuyorlar. Sadece biri –mealen- “daha uygun biri olabilirdi ama sonuçta BLS Başkanının kurumun verileri ile oynama gücü yoktur” diyor.

Türkiye’de tüketici enflasyonu için açıklanan alternatif değerler arasında Eylül 2021-Mayıs 2023 döneminde daha önceki yıllarda asla gözlenmeyen büyük farklılıklar saptandı. Bu olgu artık enflasyon değerleri hakkında konuşurken ya da bir şeyler karalarken ‘TÜİK’e göre’, ‘TÜİK enflasyonu’ ya da ‘resmi enflasyon’ gibi vurgulamalara/tanımlamalara yol açtı. Açıklanan verilere güven sarsıldı. Sarsılan güveni yeniden kazanmak zor zanaat… Ama TÜİK’in açıkladığı (manşet) tüketici enflasyon verisi son zamanlarda başka kurumların ölçümlerinden belirgin bir farklılık göstermiyor. En azından benim değerlendirmem öyle.

Ama tüketici enflasyonu ile alternatif ölçümler arasındaki farkın istatistiki olarak anormal olmamasına karşın, zaman zaman bazı alt gruplara ilişkin endişeler dile getiriliyor. Bunların başında da giyim alt grubu geliyor. Mesela, eski Merkez Bankası Başekonomisti ve Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Hakan Kara dün attığı X mesajında –hem de Mayıs 2023 sonrası için- iki önemli farka dikkat çekiyordu. Birincisi, TÜİK’in TÜFE’sindeki giyim alt grubunun yıllık fiyat artışları ile yine TÜİK’in perakende giyim satış fiyat endeksi ile ölçülen fiyat artışları arasındaki önemli farktı. Fark, Eylül 2021-Mayıs 2023 arasındaki kadar değildi ama yine de belirgindi. İkincisi ise TÜİK ve İTO’nun aynı alt grup için ölçtüğü enflasyonlar arasındaki büyük ayrışmaydı.

Açıklanan istatistiklere güvenin sağlanmasının biz araştırmacılar ve yorumcular için ne kadar önemli olduğu açık. Hadi “kendim(iz) için bir şey istiyorsam(k) namerdim(z)” durumu söz konusu olsun; beni (bizleri) geçelim. Güven, uygulanan ekonomi programı açısından çok daha önemli. Mayıs 2023 seçimlerinin öncesinden bu yana dile getirdiğim(iz) bir yapısal reform ihtiyacı var. Neredeyse üç yıl oldu, söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Bu reformun iki ayağı olmalı: Bir; TÜİK siyasi etkilerden tümüyle ya da en azından mümkün olduğunca arınmış bağımsız bir kurumsal yapıya kavuşturulmalı. Mesela bu yapısal değişikliğin bir parçası da TÜİK Başkanlığı için gösterilen adayın TBMM’de niteliksel çoğunlukla göreve atanması olabilir. İki; son yılların verileri mercek altına alınmalı. Bu ikincisi siyaseten yapılabilir görünmüyor. Ama ilki kolaylıkla yapılabilir. Yapılabilir de yapılır mı? “Bu da sorulur mu şimdi” derseniz haksızsınız demek ne mümkün.

• Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak: ekonomim.com