Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplanıyor. Kabul etmek gerekir ki Merkez Bankası açısından oldukça zor bir dönem. Şu anda enflasyon yüzde 33 düzeyinde ve muhtemelen yılsonunda (artı/eksi) yüzde 30’a düşecek. Buna karşılık politika faizi yüzde 43: Enflasyonla karşılaştırıldığında yüksek bir politika faizi. Politika faizinin düşürülebileceğini ima ediyor bu değerler.
Ama öte yandan son iki aydır mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış aylık enflasyon yüksek düzeyde seyrediyor: Temmuz’da yüzde 2,6 ve Ağustos’ta yüzde 2,5. Yıllık olarak ifade edilirlerse yüzde 34-37 civarında bir enflasyona denk geliyorlar. Oysa 2026 sonu enflasyon hedefi yüzde 16. Hadi Temmuz enflasyonunda kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen fiyatların geçici etkisi vardı diyelim ama Ağustos’ta enflasyon neden yüksek çıktı? Bu değerler 2026 sonu hedefi ile açık ki uyumlu değil.
Türkiye’de şu anda yaşadığımız siyaseten kaotik ortam meğerse bir rüya imiş, herkes demokratik değerlere sadıkmış ve adil bir yargı sistemi varmış olsaydı bile, politika faizinin düşürülmemesi gerekirdi. Eylül enflasyonunun arzulanan ölçüde düşük gelmesi durumunda politika faizi Ekim PPK toplantısında indirilebilirdi. Ekim ve Kasım enflasyonları da düşme eğilimini teyit ediyorsa Aralık ayında da faiz indirimine devam edilirdi.
Ne var ki ortada bir rüya falan yok. Karmakarışık bir ortam söz konusu. Çok değil altı ay öncesi yaşananlar ortada. 19 Mart sonrası Merkez Bankası olağanüstü bir PPK toplantısı yapmak zorunda kaldı ve fiili politika faizini yükseltti. Bir sonraki toplantıda sıkılaştırma devam etti. Yetmedi, 60 milyar dolara ulaştığı söylenen bir döviz müdahalesi oldu. Demek ki aniden dövize olan talep fırladı. Şöyle düşünün: O ortamda Merkez Bankası politika faizini bırakın artırmayı bir de düşürseydi ne olurdu? Finansal istikrara yönelik acil kararlar almak zorunda kalmaz mıydı? Dolayısıyla önemli riskler kapıda; çok belirsiz bir ortam.
Bunları alt alta topladığınızda ortaya çıkan tablo net: Salt enflasyondaki gidişat bile faiz indirimi için bir sonraki ayın enflasyonunun beklenmesini gerektiriyor. Buna bir de kapıda bekleyen riskleri ekleyin. Bu durumda faiz indirilmemeli. Peki, tüm bunlara karşın, yazının başında değinilen şu andaki faiz ile enflasyon arasındaki farkın yüksek olmasına dayanılarak ve “aslında son iki ayın enflasyonunun o kadar da yüksek olmadığı” falan dile getirilerek ve de “siyasete bağlı riskler nasılsa çözülür” düşüncesi açıkça söylenmese bile ima edilerek politika faizinin indirilmesi düşünülürse?
Bu durumda hiç olmazsa iki noktaya dikkat etmek gerekir. Birincisi, faiz indirimini sınırlı tutmak gerekir. Mesela 100-150 baz puan. İkincisi, koridorun üst sınırını değiştirmemek (yüzde 46’da bırakmak) ve gerekirse politika faizi ile koridorun üst sınırı arasındaki genişleyen alanın kullanılacağının işaretini vermek düşünülebilir. Bunu yaparken de şu belirsizlik ortamında para politikası açısından önemli bir risk alındığı gerçeğini unutmamak gerekir.
Hangisinden yana olduğum açık: Şimdi faiz indirimi yapmamak ve bir sonraki toplantıya kadar olacak gelişmelere bakmak çok daha doğru bir yaklaşım.
• Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.