Merkez Bankası faiz kararını perşembe günü açıkladı ve sıcağı sıcağına yapılan ilk yorumlarda hemen herkes ağız birliği etmişçesine faiz indirimiyle PPK açıklamasındaki ifadelerin çeliştiğini dile getirdi. Ben de PPK açıklamasını kısaca “Eğer faiz indirimi doğru bir kararsa açıklama metnindeki görüşler yanlış; yok eğer metindeki görüşler doğruysa faiz indirimi yanlış” diye yorumladım.
Futbol maçlarının sonucuna ve oynanan oyuna göre zaman zaman yapılan bir yorum vardır. Bir takım maçtan örneğin 3-0 galip ayrılmıştır; “Maçı izlemeyen ve sonuca bakan biri yenen takımın çok iyi oynadığını zanneder, oysa yenilen takım, galip geleni adeta ezdi; ama kaleciyi ve direkleri geçemedi” gibi yorumlar yapılır.
PPK metnini de faizle ilgili paragraf (sonuç) ve diğer paragraflar (oyun) olarak iki bölüm halinde düşünelim. Kapatın faizle ilgili paragrafı ve diğerlerini okuyun; “Demek ki faiz ya sabit bırakıldı ya artırıldı” dersiniz.
Tersini yapın, kapatın diğer paragrafları ve yalnızca faizin indirildiği paragrafı okuyun; “Demek ki aşağıda bu indirimi destekleyecek görüşlere yer veriliyor” diye düşünürsünüz. Ama gerçek öyle değil işte; gerekçelendirilemeyen bir faiz indirimine gidildi.
Aslında bunu tartışmanın da pek anlamı kalmadı.
Artık bundan sonrası önemli; bundan sonra ne olacak, ne beklenmeli?
İndirim nasıl bir mesaj oldu?
Perşembe günü saat 16.00’da CNBC-e’deki 4’te Ekonomi programında sevgili Melis Hazal Karagöz’le uzun uzun faiz indirimini konuşup birlikte yorumladık.
Ben genel yorum olarak biraz önce aktardıklarımı dile getirdim. Merkez Bankası’nın faiz indirebileceğini, hatta bir puandan daha fazla indirime bile gidebileceğini, ancak bu kararın altının doldurulması gerektiğini, bunun eksik kaldığını söyledim. Kaldı ki şu koşullarda hiç indirim yapılmaması daha uygun görünüyordu.
Melis’in şöyle bir sorusu oldu:
“Acaba reel sektör bu indirimle işlerin daha iyi gideceği gibi bir düşünceyle hareket etmez mi?”
“Olabilir” dedim; “Olabilir de, bu karar tamamen ters yönde de etki edebilir. Reel sektör ‘Merkez Bankası faizi indirerek enflasyonla mücadelede pes etmiş gibi bir görüntü verdi’ yaklaşımıyla bu indirimi tümüyle olumsuz da okuyabilir, öyle yorumlayabilir. Dolayısıyla fiyatlama davranışları düzeleceğine daha da bozulabilir”.
“Bu indirim ilaç oldu” diyen var mı?
Faizin bir puan aşağı çekilmesini “Çok iyi bir gelişme” diye yorumlayan var mı, bilmiyorum.
Şu koşullarda zaten kimse üçbeş puanlık bir indirim beklemiyordu. En yüksek beklenti 1,5 puan düzeyindeydi.
Peki şimdi ne oldu; bu indirim bir işe yaradı mı; atılan taş ürkütülen kurbağaya değdi mi?
Aynı benzetmeyi yine yapmak durumundayım. Faizi, - dövizin ve enflasyonun tırmanacağını göz ardı ederek – isterseniz yarı yarıya düşürün. Yani faiz musluğunu sonuna kadar açın. Ama faizi çok düşük olan paranın akacağı borunun çapı küçükse bu indirim bir işe yaramaz ki.
Şimdi de aynı durum yaşanıyor. Paranın akacağı borunun çapı isteyerek küçük tutuluyor; bankaların kredi sınırlamasında bir esnetme yok.
Faiz örneğin yüzde 20’ye inmiş, konut kredisi faizleri örneğin yüzde 10 olmuş; neye yarar, kredi olmadıktan sonra!
Dolayısıyla perşembe günkü bir puanlık indirim hiçbir işe yaramayacak ve enflasyonla mücadele kararlılığının – o da ne kadar vardıysa artık – sekteye uğradığı algısını güçlendirecek bir adım olacaktır.
Belki daha önemlisi, yazdığı metinle örtülü olarak “Aslında faizi indirmemek gerekir” diyen ama faiz indirimine giden Merkez Bankası, bunu adeta kerhen yapmış gibi göründüğü için biraz daha itibar kaybına uğramıştır.
Perşembe koşuşturmasının kazası!
Perşembe günleri, benim en yoğun ve koşuşturma içinde olduğum günlerdir…
Yazımı diğer günlere göre daha erken tamamlamam gerekir. Çünkü saat 16.00’da CNBC-e’de canlı yayınım var. Bu yüzden yazımı en geç 15.00 gibi tamamlayıp gazeteye gönderirim. Yazımın yer aldığı 4’üncü sayfayı da hazırlamakta olan sevgili Barış Cem Yılmaz perşembe günlerindeki durumumu bildiği için yazımı köşeye hemen yerleştirir ve yeniden gözden geçirmem için bana gazete sayfasındaki görünümünü fotoğraf olarak yollar. Yazımı bir de gazetede yer alacak haliyle okur, değişiklik yapmak istiyorsam onları Cem’e telefonla iletirim. Yazı böylece son halini alır. Bu işler de yaklaşık yarım saatte bitmek durumundadır. Saat 15.30 olmuştur; sonra da televizyon yayınına hazırlanırım.
Bir de yazıma sabah saatlerinde başlayamadığım özel perşembeler vardır; Merkez Bankası’nın faiz kararı açıkladığı perşembeler gibi. Merkez Bankası kararı saat 14.00’te açıklanır; bu durumda benim yazı için yaklaşık bir saatim vardır. Bir saatte açıklama metnini okuyup önceki metinlerle karşılaştırıp farkları ortaya koymak ve bunları yorumlamak ve yazımı tamamlamak durumundayım. Tam bir koşuşturmacadır
Sizlere perşembe rutinimi anlatmamın nedeni geçen haftaki faiz indirimini ele aldığım yazımda yaptığım bir değerlendirme hatası.
Son metinde yer alan bir ifadeyi, eylül ayı metniyle karşılaştırırken tümüyle yanlış bir yorum yapmışım. Aslında bu yanlış yorum, yazımın genelindeki yorumumu daha da destekler nitelikte.
Perşembe günkü son açıklamada şöyle deniliyor:
Son döneme ait veriler talep koşullarının dezenflasyonist düzeyde olduğuna ancak dezenflasyon sürecinin yavaşladığına işaret etmektedir.
Eylül ayı toplantı metninde bu konuda şu görüşe yer verilmişti:
“Yakın döneme ilişkin veriler, talep koşullarının dezenflasyonist düzeyde olduğunu göstermektedir.”
İki metin zihnimde adeta yer değiştirince sanki ekimde eylüle göre daha olumlu bir beklenti içinde olunduğu sonucuna vardım ve yazımı da bu şekilde yazdım. Oysa “dezenflasyon sürecinin yavaşladığı” vurgusu eylülde değil, ekimde yapılıyordu; dolayısıyla gidişatın daha olumsuza döndüğüne ekim ayı metninde yer verilmişti.
Perşembe günü kaleme aldığım yazımın başlığını “Birinden biri yanlış; ya faiz indirimi, ya metin” diye atmıştım. Dezenflasyon sürecinin yavaşladığını artık Merkez Bankası da kabul etmek durumunda kaldığına göre bu başlık içinde bulunulan duruma tam da uygun düşüyor.
★★★
Bu perşembe yaşadığım koşuşturma sonucu yaptığım değerlendirme hatasının hoş görüleceği umuyorum…
• Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.