TÜİK’in hesapladığı tüketici fiyat endeksinin ortaya koyduğu oranlara inanan herhalde yalnızca ekonomi yönetimidir. Diğer kesimlerin hemen hemen hiçbiri bu oranları inanılır, güvenilir bulmuyor. Hele hele sokaktaki vatandaş hiç!
Bir şeyler yapmak, açıklanan oranları inanılır hale getirmek kaçınılmaz. Tamam, herkesin açıklanan orana inanıp doğru bulması sağlanamaz ama güvensizlik de bu boyutta olmamalı.
Olmamalı ki Merkez Bankası’nın hep yakındığı fiyatlama davranışlarındaki bozukluk biraz olsun giderilebilsin.
TÜİK öyle itibar kaybetti ki, bundan sonra yüzde 100 doğru hesaplama yapsa, enflasyonu eksiksiz hesaplasa bile bu orana yine inanılmayacak.
Bu endeks artık yetersiz
Enflasyon oranına ilişkin eleştirilerde biraz yanlış yerlere odaklanılıyor. Bu eleştirilerde iki noktaya saplanıp kalındı.
TÜİK madde fiyatlarını açıklamıyor ya, bu konu üstünde çok duruluyor. “Madde fiyatları açıklanmıyor, demek ki hep düşük fiyatlarla hesaplama yapılıyor, gizlenen bir şeyler var” düşüncesi hakim. Oysa endeks yürütme diye tanımlanan sistemle bazı maddeler için fiyatı bire bir hesaplamak mümkün ve bunu daha önce bu köşede birkaç kez yazdım. Bu konuda ilk ve en geniş kapsamlı yazım, bu köşede 8 Temmuz 2024 tarihinde yer almıştı.
Dolayısıyla bu konu artık çok da önemli sayılmaz. Hem şöyle düşünelim; TÜİK bu aydan itibaren madde fiyatlarını ilan etmeye başlasa açıklanan orana inanılacak mı yani?
Bir diğer eleştiri konusu da madde ağırlıkları. Aslında maddelerin ağırlıkları tek tek değil ama grup bazında veriliyor. Bu konuda tam bir karartma zaten yok.
Ama eleştiriler bu iki konuda yoğunlaşıyor. Sanki madde fiyatları açıklansa ve ağırlıklar tüm maddeler için ilan edilse sorun bitecek! Tabii ki bitmeyecek. Çünkü bu endeks dikiş tutmaz duruma geldi, özellikle ücret belirleme konusunda.
Ne yapılmalı?
Yapılacak olan çok açık! Mevcut TÜFE’nin hesaplanmasına devam edilmeli ama çalışanlarla emeklilerin ücret artışlarının belirlenmesinde esas alınmak üzere yeni bir endekse geçilmeli.
Adı artık geçinme endeksi mi olur, ücretliler geçinme endeksi mi olur, bu yeni endekste mevcut TÜFE’de kapsanan bazı mal ve hizmetler bulunmamalı.
TÜİK’in madde fiyatlarını açıkladığı yıllarda benzer bir endeksi Devlet Planlama Teşkilatı ve Merkez Bankası’nda uzun yıllar hizmet vermiş olan iktisatçı Zafer Yükseler her ay hesaplayıp kamuoyuyla paylaşırdı. Yükseler, “her ay tüketilen ya da tüketilmesi muhtemel olan” ürünleri kapsayan Hızlı Tüketilen Ürünler Fiyat Endeksi (HTFE) hazırlardı. Adı zaten bu endeksin kapsamının ne olduğunu ortaya koyuyor.
Otomobil, beyaz eşya, kahverengi eşya, bir evin boyası, badanası; bunlar her ay tüketilen ya da kullanılan mal ve hizmetler tabii ki değil. Tüm Türkiye olarak düşünüldüğünde bu mal ve hizmetler her ay tüketiliyor elbette ama hane bazında bakınca böyle bir durumun kesinlikle söz konusu olmadığı ortada.
Üstelik yeni endeksin ücret belirlemede kullanılması söz konusu olacağına, sabit gelirliler ve emekliler de öyle kolay kolay otomobil, beyaz eşya, kahverengi eşya alamayacağına göre yeni endeksten bunların çıkarılması gerekiyor.
Şu durumda yapılması gereken Zafer Yükseler’in yıllarca tek başına hazırladığı Hızlı Tüketilen Ürünler Fiyat Endeksi benzeri bir endeks oluşturmak. Biraz önce belirttiğim gibi bu endeksin adı geçinme endeksi mi olur, ücretliler geçinme endeksi mi olur ya da başka bir ad mı bulunur, bunun fazla önemi yok. Önemli olan endeksin Türkiye ortalamasını temsil eden hanelerin her ay tükettiği mal ve hizmetleri kapsaması.
Ağırlıklar sil baştan değişecek
Mevcut endeksten vatandaşın her ay harcama yapması mümkün olmayan ürünler çıkarıldıktan sonra tabii ki ağırlıklar tümüyle değişecek.
Ama şimdi bile ağırlık yönünden dikkat çeken önemli bir uyumsuzluk var; yeni endekse geçilene kadar o uyumsuzluğun giderilmesi gerek.
İki gündür yazıyorum. Türkiye’de nüfusun yüzde 28’i kirada oturuyor. En yoksul yüzde 21’lik kesimin ise yüzde 37’si kirada.
Kiraya Türkiye ortalamasında toplam harcamanın yüzde 50’ye yakını ayrılıyor, anketler bunu gösteriyor. Şu durumda yüzde 28’lik kesimin kiraya ayırdığı yüzde 50, toplam içinde yüzde 14’lük bir yer tutar. Oysa TÜFE’de kiranın ağırlığı yüzde 6,8.
TÜFE’ye göre kirada son bir yıldaki artış yüzde 74. Kira TÜFE’de yüzde 6,8 değil de yüzde 14 ağırlıkla yer alsaydı, yıllık TÜFE artışı yüzde 33 değil, çok daha yukarıda olurdu.
Hele hele en yoksul yüzde 21’in yüzde 37’sinin kirada olduğu, bu kesimin kiraya harcamasının yüzde 50’sinden fazlasını ayırmak durumunda kaldığı dikkate alınırsa dar gelirlinin enflasyon oranlarını niye inandırıcı bulmadığı daha iyi anlaşılır.
Beyaz bir sayfa açmaktan başka çare yok
Aslında yeni bir endekse geçmek de yeterli değil; bu endeksle birlikte beyaz bir sayfa açmak kaçınılmaz.
Bir kere açıklanan oran eksiksiz olsa bile insanların kafasını karıştıran şu madde fiyat ve ağırlıklarını gizlemekten vazgeçilmesi şart.
Madde ağırlıklarının niye gizlendiğine ilişkin pek bir şey söylenmemişti de fiyatların gizlenmesiyle ilgili gerekçeler doğrusu çok komikti...
■ “Avrupa’da da hiçbir ülke madde fiyatı açıklamıyor, biz de o yüzden açıklamamaya başladık.”
Yıllık yüzde 2-3 enflasyon yaşanan bu ülkelerde fiyatları merak eden mi var ki bir açıklama yapılması gereksin!
■ “Fiyatları açıkladığımızda bu yanlış anlamalara yol açıyor. Biz ortalama fiyatı esas alıyoruz, oysa vatandaş bizim açıkladığımız fiyatla herhangi bir marketteki daha yüksek fiyatı karşılaştırıyor ve bu yüzden hesaplamamıza kuşkuyla bakıyor.”
Üç buçuk yıldır fiyatları açıklamıyorsunuz. Peki bu dönemdeki gözleminiz ne; açıklanan oranlara dönük kuşkular azaldı mı, arttı mı? Yani daha açık sormak gerekirse, fiyatları açıklamamakla ne elde ettiniz?
■ “Fiyatları açıklamak için bir gün daha fazla çalışmak gerekiyor.”
Görüyor musunuz, ne büyük dert; bir gün daha fazla çalışmak! Basit bir önerim var, çalışın! Hem fiyat endekslerinin bir sonraki ayın 3’ünde açıklanması şart mı, bir gün daha çalışın ve ayın 4’ünde açıklayın. Kaldı ki bilgi işlem teknolojisinin şimdikinden yavaş olduğu 2022 ve öncesinde bu fiyatlar ayın 3’üne yetiştirilip nasıl açıklanıyordu? En iyisi mi fiyatları açıklamamaya daha iyi bahaneler bulun!
Fiyatlama davranışı düzelmedikçe enflasyon düşmez
Giriş bölümünde de belirttim. Merkez Bankası hep fiyatlama davranışlarının düzelmemesinden yakınıyor. Bunun neye yol açtığı ortada da, bu davranış niye değişmiyor?
TÜİK’in açıkladığı oranın gerçek artıştan düşük olduğunu düşünenler- ki bazı bilimsel olmaktan çok uzak hesaplamalarla ortaya konulan oranlarla bu düşünce pekiştiriliyor- yüksek orana göre pozisyon alıp zam yapıyor.
Hem Merkez Bankası’nın her ay açıkladığı sektörel enflasyon beklentileri de bu durumu ortaya koyuyor. Ağustos 2026 için reel sektör yüzde 38, hanehalkı yüzde 54 enflasyon bekliyor.
Bir başka ifadeyle reel sektör yüzde 38 dolayında zam yapacağını söylüyor.
Hanehalkının belki yarısı da fiyat belirleme gücüne sahip esnaf, onlar da yüzde 50’nin üstünde zam yapma eğiliminde.
Siz istediğiniz kadar enflasyonun bu yıl yüzde 28,5, gelecek yıl yüzde 16 olacağını söyleyin. Toplumu buna inandıramadıktan sonra...
Toplum ikna olmadan olmaz!
Reel sektörü de, hanehalkını da ikna etmeden enflasyonla mücadele edilemez. Bir kere bunun görülmesi gerekir.
Yeni bir endeks işte bunun için kaçınılmaz; ama o da yetmez!
Yeni endekse geçilene kadar TÜİK’e tümüyle yitirdiği inandırıcılığını biraz olsun geri kazandırmanın yolu- kim bilir kaçıncı kez öneriyorum- TÜİK’i bir günlüğüne kamuoyuna açmaktan geçiyor.
Kastettiğim TÜİK’in enflasyon hesaplamasının basın mensupları, akademisyenler, finans kesimi temsilcilerine bir günlüğüne açılması...
Herkes eteğindeki taşları döksün; herkes dilediği soruyu sorsun, tüm sorulara açık açık yanıt verilsin; hesaplamaya ilişkin altyapı gösterilsin. Fiyatlar nasıl derleniyor, sisteme nasıl giriliyor, hesaplama nasıl yapılıyor, bu ortaya konulsun. Örneğin ileri sürüldüğü gibi oranlara müdahale edilmiyorsa bunun zaten nasıl mümkün olmadığı anlatılsın.
Dedim ya bu öneriyi kaç kez dile getirdim; yine getiririm. Karşılık bulur mu bilmem, şimdiye kadar bulmadı.
Ama bazen düşünmüyor değilim; “Acaba TÜİK’e güvenilmiyor olması kimsenin umurunda değil mi ki, hem enflasyon da gerçekten düşürülmek istenmiyor mu ki” diye... Sonra da “Olur mu öyle şey” diyorum:
“Bir hükümet enflasyonu düşürmek istemiyor olabilir mi hiç!”
• Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.