Türk tarihinin seyrini değiştiren savaşlar vardır. Bunlar sadece bir ordunun diğerine üstün gelmesinden ibaret değildir; milletlerin kaderini, coğrafyaların kimliğini, hatta dünya siyasetinin yönünü değiştirirler. Malazgirt Meydan Muharebesi, işte böyle bir dönüm noktasıdır.
Dönüm Noktası
26 Ağustos 1071’de Sultan Alparslan’ın ordusu ile Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’in ordusu karşı karşıya geldiğinde, aslında yalnızca iki hükümdarın mücadelesi yaşanmıyordu. O gün Malazgirt ovasında, Asya bozkırlarından gelen bir milletin Anadolu’da kök salıp salamayacağına, Bizans’ın bin yıllık hâkimiyetinin devam edip etmeyeceğine karar veriliyordu.
Malazgirt’in Türk tarihi açısından en büyük değeri, Anadolu’yu “yeni yurt” haline getirmiş olmasıdır. Türkler savaş öncesinde Anadolu’ya akınlar düzenliyor, kimi şehirleri yağmalıyor, kimi bölgeleri geçici olarak ele geçiriyorlardı. Ancak zaferle birlikte bu topraklar artık sadece ganimetin değil, kalıcı yerleşimin hedefi oldu. Türkmen boyları kitleler halinde Anadolu’ya göç etti, beylikler kuruldu, köyler ve şehirler Türk kültürüyle yoğruldu. Bugün Anadolu’yu “vatan” diye adlandırmamızın temelleri işte o gün atıldı.
Malazgirt, Türk milletinin tarihindeki en önemli eşiklerden biri olarak bu yüzden hafızamızda yaşıyor.
Malazgirt'in Doğurduğu Büyük Sonuçlar
Öte yandan bu zafer, yalnızca Türkler için değil, dünya tarihi için de büyük sonuçlar doğurdu. Bizans İmparatorluğu’nun yenilgisi, imparatorun esir düşmesi, Doğu Roma’nın gücünü ciddi biçimde sarstı. Bizans, bu darbenin ardından toparlanamadı; içeride taht kavgaları büyüdü, Anadolu’daki otoritesi hızla çözüldü. Avrupa’nın en güçlü devletlerinden biri olarak görülen Bizans’ın böylesine sarsılması, Batı dünyasını da derinden etkiledi. Çünkü Bizans, artık tek başına Türk ilerleyişini durduramayacağını görerek Batı’dan yardım istemek zorunda kaldı. Bu yardım çağrısı, birkaç on yıl içinde Haçlı Seferleri’ne dönüşerek tüm Orta Çağ’ın dengelerini değiştirdi.
Malazgirt, askeri bir zafer olmanın ötesinde, medeniyetler arasındaki uzun bir hesaplaşmanın başlangıç noktalarından biri sayılabilir. Türkler, bu zaferle yalnızca Anadolu’ya adım atmadılar, aynı zamanda İslam dünyasının da koruyucu gücü haline geldiler. Anadolu, bundan sonraki yüzyıllarda hem Türk-İslam kültürünün geliştiği bir merkez, hem de Haçlı akınlarına karşı bir kalkan oldu. Bu açıdan bakıldığında Malazgirt, doğu ile batının kaderini kesiştiren bir kavşaktır.
Eşsiz Bir Zafer
Bugün Malazgirt’i sadece bir savaş olarak hatırlamak eksik olur. Bu zafer, milletlerin hafızasında bir sembol, bir başlangıçtır. Türkler için Anadolu’nun kapılarının açıldığı gün, Bizans içinse gücün kırıldığı, Avrupa içinse Haçlı Seferlerine giden yolun ilk adımıdır.
Kısacası, Malazgirt bir ovada kazanılan bir zaferden çok daha fazlasıdır: Bir milletin geleceğini, bir kıtanın tarihini ve bir çağın dengelerini değiştiren eşsiz bir dönüm noktasıdır.