Ekonomi

Vatandaş ikna olmadan enflasyon düşmez, dolayısıyla şu durumda enflasyon düşmez!

Sayın Alaattin AKTAŞ'ın, ekonomim.com sitesinde bugün yayımlanan "Vatandaş ikna olmadan enflasyon düşmez, dolayısıyla şu durumda enflasyon düşmez!" başlıklı köşe yazısı.

Türkiye en azından görünürde iki yılı aşkın süredir dezenflasyon programı uyguluyor uygulamaya ama bir türlü olmuyor, enflasyon bir türlü istenilen düzeye gerilemiyor.

Bir eksiklik var ama ne? Aslında o eksikliğin ne olduğunu en iyi enflasyonla sözüm ona mücadele edenler biliyor. Ama onlar da bu konuda adım atmıyor ya da atamıyor.

Eskiden gazetelerin istihbarat şefleri genç muhabirleri geceleri Genelkurmay’ın civarına gönderirmiş, “Bak bakalım ışıklar yanıyor mu” diye; eğer ışıklar yanıyorsa askerde bir hareket olabilir diye yorumlanırmış. Pek gerçekçi görünmese de medya dünyasında anlatılıp gülünen bir anekdot gibidir bu.

Şimdi ise istihbarat şefleri herhalde genç ekonomi muhabirlerini Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası civarına gönderiyordur. “Bak bakalım ışıklar yanıyor mu, bir faaliyet var mı” diye. Işıklar yanıyorsa enflasyonla mücadeleye ağırlık veriliyor; yeni yeni adımlar geliyor demektir!

Bu biraz rahmetli annemin çocukken beni “İcat çıkarma” diye uyarmasına benziyor. Ekonomi yönetimimiz de dara düştü mü yeni icatlar çıkarıyor ya, örneğin KKM...

KKM gibi günü kurtarmayı amaçlayan icatlar ekonomiye çok değil(!) trilyon liranın biraz üstünde bir yük getiriyor, o kadar. İddia odur ki bu trilyonluk yükün fikir babası da hâlâ hapiste olan ve cebimizdeki en büyük banknotta imzası bulunan şahıs.

Böylesine makbul(!) insanların imzasını cebimizde taşımak zorunda olmamız da nasıl yorumlanır bilmem...

Vatandaş ışığa bakmıyor!

Yeniden dönelim şu ışık meselesine... “Maliye ve Merkez Bankası’nın ışıkları yanıyor mu, yeni önlemler geliyor mu, enflasyon düşecek mi?”

Vatandaş hiçbir yerin ışığına bakmıyor! Onun tek baktığı cebi, cüzdanı…

Ayrıca öyle bir duruma gelindi ki, gerçek anlamda bir gerileme olsa bile vatandaşın bu oranlara inanması, yapılan açıklamaya güvenmesi artık hiç mi hiç mümkün değil. Gerçek anlamda gerileme olduğu yok da, hani mesela dedim!

Enflasyon oranı ne açıklanırsa açıklansın, vatandaş inanmıyor.

Ne söylenirse söylensin, enflasyonu düşürmek için ne önlemler alınırsa alınsın, vatandaş bunların işe yarayacağını da düşünmüyor. Vatandaşın ne düşündüğünü görmek için öyle ayrıntılı çalışmalar yapmaya da gerek yok.

Vatandaş düşüncesini her ay açık açık dile getiriyor; bu düşünce de TÜİK ve Merkez Bankası’na iletiliyor. Hani şu sektörel enflasyon beklentileri var ya, onu kastediyorum.

Vatandaşın bir yıl sonrası, yani Ekim 2026 için enflasyon beklentisi yeniden yüzde 54’ün üstüne çıktı.

Piyasa katılımcıların beklentisi de bir miktar arttı, reel sektörün beklentisi ise azaldı.

Kabul, vatandaşın yıllık yüzde 54’lük beklentisi yüksek. Ama Merkez Bankası’nın çok önce açıkladığı bir rapor, vatandaşın enflasyon beklentisini dile getirirken içinde bulunduğu koşullardan, -kastedilen biraz da yaşadığı enflasyon- çok etkilendiği yönünde. Dolayısıyla bir yıl sonrası için yüzde 54 enflasyon beklediğini söyleyen vatandaş örtülü biçimde “Şimdi yaşadığım oran yüzde 54” diyor.

Yani açıklanan orana inanmayan vatandaşın beklentilerinde de bir iyileşme yok.

Peki vatandaşı enflasyonun düşeceğine ikna edemeden enflasyonu düşürmek mümkün mü? “Neden olmasın” diyen, diyebilen varsa, buyursun yapsın!

Dolayısıyla enflasyonu düşürmek uğruna önlem üstüne önlem alınacağına(!) siyaset ve ekonomi yönetimi vatandaşın beklentisini iyileştirecek yönde adım atsa, daha doğrusu biraz kendine baksa daha iyi olmaz mı?

Yıllık enflasyon hâlâ yüzde 30’larda, siz ona bakın!

Ekim ayındaki fiyat artışının ne kadar olduğunu çok muhtemeldir ki bu yazıyı okuduğunuz saate kadar öğrenmiş olacaksınız. Ekimde, ister yıllık oranı eylüldeki düzeyin altına çekecek şekilde yüzde 2,88’in altında bir artış gelmiş olsun, ister yüzde 3’ün üstünde bir oran açıklanmış olsun; temel sorun tabii ki bitmeyecek.

Hem baksanıza dile getirilen en düşük oran bile aslında bu konuda ne kadar büyük bir sorun olduğunu ortaya koyuyor. Varsayın ki ekim ayındaki artış yüzde 2 geldi, olmaz ya, varsayın ki öyle. Aylık yüzde 2 dolayındaki bir artış karşısında demeç üstüne demeç verilecek “Ne kadar başarılıyız” diye…

Ama bunu söyleyenler, Batı ekonomilerinde bırakın ayda, yılda yüzde 2-3 enflasyon yaşandığında o ekonomileri yönetenlerin ne yapacaklarını bilemez hale geldiklerini, belki de büyük bir mahcubiyet duyduklarını elbette biliyor.

Rahmetli Güngör Uras aramızda olsaydı bu durum karşısında “Ama burası Türkiye abicim” der ve Türkiye’de böyle bir durum karşısında kimsenin mahcubiyet duymayacağını o şekilde ifade ederdi.

Dolayısıyla bugün açıklanacak ekim ayı oranı yüzde 1 gelmiş, 2 gelmiş, 3 gelmiş; hiç önemi yok…

■ Yıllık oran hâlâ ve hâlâ yüzde 30’larda mı, evet!

■ Yıllık oran iki yılı aşkın süredir yüzde 30’ların altına indirilemedi mi, evet indirilemedi!

■ Ve bu ülkede iki yıldır dezenflasyon programı uygulanıyor mu, görünürde öyle, uygulanıyor!

İki buçuk yıl kadar önce enflasyonu yüzde 38’de devral ve bugün yüzde 33’lere gel, sonra da nasıl büyük başarı kazanıldığını anlat!

Kim bilir belki de şöyle bir savunma vardır: “Siz bir de dezenflasyon programı uygulanmamış olsaydı neler neler olurdu, onu düşünün; enflasyon nerelere giderdi, ooooo!

Yani vatandaş buna da şükretmeli, öyle mi? İyi, eden ediyor zaten!

• Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.