Ekonomi

Seçime kadar olan dönemin temel senaryosu

Sayın Fatih Özatay'ın, ekonomim.com sitesinde bugün yayımlanan "Seçime kadar olan dönemin temel senaryosu " başlıklı köşe yazısı

Salı günü içinde bulunduğumuz durumun temel özelliklerini belirtmiş, bir de bugün yanıtlamak üzere soru sormuştum. Şöyleydi: “Birincisi, şirketlerine her an kayyum atanabilen bir ülkenin yatırım ortamı büyük darbe almış demektir… Ülkemizde küresel piyasaların (son haftalarda) yaşadığı büyük belirsizlik şokunu biz birkaç yıldır yaşıyoruz. Bu da ikinci nokta… Bu iki özelik elbette boşlukta ortaya çıkmıyor. Onlar, mevcut hukuk ve yargı sisteminin bir sonucu… Buna bir de kadim sorunumuzu, yani ‘dış borca bağımlı bir ülke olmak’ sorununu ekleyin… Peki, önümüzdeki dönemde (seçime kadar olan dönemde) bizi ne bekliyor?”

Dış borca bağımlılık sorununu bir tarafa bırakırsanız kalanının arkasındaki temel motifin ‘seçim kazanmak’ olduğunu biliyoruz. Önümüzdeki dönemde ekonominin nasıl şekillenebileceğine ilişkin bir analiz yaparken, ne pahasına olursa olsun ‘bir sonraki seçimi kazanmak’ amacını mutlaka dikkate almak gerekiyor. Elbette her siyasi iktidar bir sonraki seçimi kazanmak ister. Zaten bu olgu nedeniyle politik iktisat yazınında önemli çalışmalar yapılmış, cilt cilt kitaplar, makaleler basılmış durumda. Ancak, şu anda yaşamakta olduklarımız önemli bir farklılığa işaret ediyor. ‘Ne pahasına olursa olsun’ vurgusunu bu nedenle yaptım.

Bütçe açığı iki yıldır yüksek

Dolayısıyla, ‘normal bir seçim’ öncesi döneminde ekonomi politikasında yaşananları fazlasıyla yaşayacağız. Bunun mümkün olduğunca ‘kazasız belasız’ gerçekleşebilmesi için manevra alanı olması gerekiyor. Var mı? Manevra alanının en önemli belirleyicisi kamu borcu ve bütçe açığı. Kamu borcunun GSYH’ye oranı hem geçmiş değerlerine hem de uluslararası değerlere göre çok düşük: Önemli bir borçlanma imkânı var. Yetmez; bütçe açığı düşük olmalı. Oysa bizde bütçe açığı iki yıldır yüksek. Kontrol altına alınmaya çalışılıyor.  Önemli olan deprem harcamaları bittiğinde bütçe açığının makul bir düzeyde olması. Ona uğraşılıyor. 2026’nın ortalarından itibaren bu hedefe yaklaşılması gerekiyor.

Seçim öncesi uygulamalar için bankacılık sektörünün durumu da önemli. Bu açıdan bir sorun yok; bankacılık sektörü sağlam. Kamu bankaları aracılığıyla etrafa bol ve düşük faizli kredi saçmakta bir engel yok dolayısıyla. Gerekirse, onlara sermaye desteği Hazine tahvilleri yoluyla verilebilir; kamu borcu düşük çünkü. Nihai kullanıcıya olan bedellerini kamunun belirlediği önemli mal ve hizmetlerin fiyatlarının da seçim uygulamalarına başlamadan önce ‘gereken’ yüksekliğe ulaşmış olması lazım. Farklı bir ifadeyle, ertelenmiş bir zam ihtiyacı olmamalı. Kalan seçim öncesi uygulamaları için ise söyleyecek fazla bir şey yok; hayal gücüne kalıyor. Kaldı ki, nerelerden doğalgaz ve petrol fışkıracağı ya da ne tip uçaklar geliştirmiş olacağımız, konumuzla çok ilgili değil.

Böyle bakınca önümüzdeki döneme ilişkin temel senaryo net biçimde ortaya çıkıyor. Seçim öncesinde oy artıracak uygulamaları yapmak için gereken sürenin yaklaşık bir yıl olduğunu düşünelim. Seçim normal zamanında ya da o zamandan birkaç ay önce olacaksa 2027 başına kadar vakit var (yaklaşık bir buçuk yıl). Senaryo şu: “Bu sürede bütçe açığını biraz daha kontrol altına al. Mevcut para politikasını sürdür. Enflasyon yüzde 25 civarında bir yere düşerse ne ala, düşmese de çok dert değil. Fırsat oluştuğunda rezervi artır ki seçim uygulamaları sırasında beklenmedik bir şok gelirse döviz kurunu baskılamak mümkün olsun.”

Mesele, kırmızı ışığın ne zaman yakılacağı

Yanlış anlaşılmasın; bu senaryonun Merkez Bankası’nın ya da ekonomi programını yürüten bakanlığın senaryosu olduğunu söylemiyorum. Mesele tekil kurumlarla ya da şahıslarla ilgili değil. Mesele, yeşil ışığın ne zaman kapatılıp kırmızı ışığın yakılacağı ile ilgili. Deneyimler ve şu anda yaşananlar çerçevesinde yapılan bir analiz bu. Bu analiz doğruysa, bizi ne bekliyor?

Yapısal sorunlarımızın hiçbiri için adım atılmayacak. Bu birinci nokta. İkincisi, makroekonomik dengeler yerli yerine oturmadan seçim ekonomisi uygulamalarına geçilecek.  Enflasyon yüksek düzeylerde gezinecek. Dış şoklar bu düzeyin önemli bir belirleyicisi olacak. Olumsuz bir dış şok olmazsa, seçim öncesindeki bir yıllık sürede büyüme yüksek olacak. Kalanında dalgalı bir seyir izleyecek. Seçim yaklaşıyorken, asgari ücret, memur ve emekli maaşlarında önemli artışlar yapılacak. Öncesinde ise şikâyetler sürecek. Kredi faizleri seçim öncesindeki bir yıllık sürede çok düşük düzeylere inecek, daha öncesinde yüksek kalmaya devam edecek. Seçim sonrası dönemde iyice bozulan dengeleri yerine bir nebze de olsa oturtmaya çalışan bir program gerekecek. Kısacası, potansiyelini kullanamayan, yüksek enflasyonla ve dalgalı büyüme oranlarıyla yaşayan bir ülke olmaya devam edeceğiz.

•    Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.