Ekonomi

İndirse ne olur indirmese ne olur?

Sayın Fatih Özatay'ın, ekonomim.com sitesinde bugün yayımlanan "İndirse ne olur indirmese ne olur?" başlıklı köşe yazısı.

Bugün Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplanıyor. Politika faizinin değiştirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Önerimin arkasında birden fazla neden var.

Artık 2025 sonu enflasyon hedefinin bir önemi kalmadı. PPK yarın ne kararı alırsa alsın o hedefin tutması mümkün değil. Önemli olan 2026 sonu için hedeflenen yüzde 16 oranı. Eylül ayında yıllık tüketici enflasyonu yüzde 33,3 oldu. Bunun, ekim ayında da değişmeyeceği anlaşılıyor. 2026 sonuna 14 ay var. Şu andaki enflasyon hedefin iki katından yüksek; arada 17,3 puan var.

Üretici enflasyonu nisandan bu yana artıyor. Artış 4,2 puan oldu ve eylül ayında üretici enflasyonu yüzde 26’ya yükseldi. Temmuz-eylül döneminde mevsim etkisinden arınmış enflasyon çok dar bir bantta seyretti: En düşük yüzde 2,5, en yüksek ise yüzde 2,7 oldu. Ortalaması yüzde 2,6. Hedefin yüzde 16 olduğu bir ülkede bu oranlar çok yüksek. Kaldı ki öncü göstergeler ekim aylık enflasyonunun da yüksek çıkacağına işaret ediyorlar.

Özellikle büyük şirketlerin fiyat belirleme gücü var

Politika faizi yüzde 40,5 düzeyinde. Dolayısıyla ekim ayındaki enflasyona göre hesaplandığında reel olarak yüzde 5,4’e karşılık geliyor. Peki, beklenen enflasyon dikkate alındığında ne düzeyde (beklenen) reel politika faizi? Hanehalkının ve piyasa katılımcılarının enflasyon bekleyişleri çok önemli değil. Hanehalkının ücret ve maaşlarını belirleme güçleri yok. Sendikalaşma oranı çok düşük. Sendikaların bir kısmının da pazarlık gücü şu ya da bu nedenle yok. Geçmişteki asgari ücret toplantılarındaki manzara böyle söylüyor. Emeklilerin durumu da dikkate alınınca, bu kesimin işçilik maliyetlerini pazarlıkla artırma güçleri yok. Piyasa katılımcılarının da ne ücretleri ne de kâr oranlarını belirleme güçleri var. Geriye şirketler kesiminin bekleyişleri kalıyor. Onların -özellikle büyük olanların- fiyat belirleme güçleri var. Onların bekleyişlerini dikkate alabiliriz. Reel kesimin bir yıl sonrası için beklediği enflasyon yüzde 36,8. Bu durumda beklenen reel politika faizi yüzde 2,7 oluyor.

Elbette kredi faizleri hem nominal hem de reel olarak daha yüksek. 10 Ekim haftasında ortalama ticari kredi faizi yüzde 48,1 düzeyindeydi. Reel sektörün 12 ay sonrası için beklediği enflasyon dikkate alındığında reel olarak yüzde 8,2’ye denk geliyor. Fazla denilebilir ama enflasyonun yüzde 30 civarında katılaşmaya başladığı bir dönem için çok da fazla değil.

Adil ve hızlı çalışan bir yargı sistemi olmazsa olmaz

Bu durumda faizin sabit tutulması makul bir karar olur. Gerçi faizin sabit tutulması enflasyon açısından pek bir şey fark ettirmeyecek bu ortamda. Peki, neden? Çünkü uygulanan ekonomi programı eksik bir program. Sadece para politikasına ve bir ölçüde de bütçe dengesini kurmaya çalışan önlemlere dayanıyor. Defalarca nelerin eksik olduğunu yazdım; hepsini tekrarlamayacağım ama en önemlisini sürekli dile getirmek gerekiyor: Adil ve hızlı çalışan bir yargı sistemi olmazsa olmaz koşul.

Programın eksikliği en son salı günü yazdığım sorunlara yol açıyor ve her kesimden şikâyet artıyor. Sürdürülebilirliği tehlikeye giriyor. Bir de zamanında yapılırsa 2028 baharında seçim olacağını dikkate alın. Bu topraklarda –daha öncesine boş verin- son 40 yıldır seçim öncesinde uygulanan politikaları hatırlayın. O politikaların, uygulayanların amaçlarına yardımcı olabilmesi için seçimlerden önce bir yıla yakın bir süreye ihtiyaç olduğunu varsayın. Bu durumda 2027 başlarından itibaren enflasyon (söylemde değil de fiiliyatta) dert edilecek mi? Olumlu yanıt vermek zor. Öyleyse, enflasyon açısından yavaş yavaş yolun sonuna geliyoruz. 2026 sonlarına doğru ne düzeye inerse o düzey çok muhtemelen 2026-2028 döneminin en düşük düzeyi olacak.

• Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.