Ekonomi

Ezberler (1)

Sayın Fatih Özatay'ın, ekonomim.com sitesinde bugün yayımlanan "Ezberler (1)" başlıklı köşe yazısı

Gelişmiş ülkelerin enflasyon sorunu ve para politikaları tartışılırken talep ön plana çıkıyor. Oralarda öyle çünkü.

Ekonomi politikası üzerine oldukça fazla ‘ezber’ var. Mesela, “enflasyonu düşürmek için büyümeden feragat etmek gerekir” gibi. Bunu zaman zaman ele alıyorum. Yine alacağım elbette. Ama başka ezberler de var. En iyisi gündem el verdikçe bir ‘dizi’ biçiminde bunları tartışmak. Eskiden Güven Sak Hoca ile takıldığımız ‘hurafeler’ vardı. Birkaç tanesini yazmış olmalıyım. ‘Hurafe’ yerine ‘ezber’ kullanmaya karar verdim.

‘Ezber’ ile ‘hurafe’ kimi zaman iç içe geçebiliyor. Ama sanki ‘ezber’lerin biraz daha fazla kuramsal desteği var gibi. Zaten bu nedenle bir türlü vazgeçilmiyorlar. Özellikle lisans düzeyindeki standart makroekonomi derslerinin bu ezberlere katkısı var. O derslerde kullanılan kitaplar ezici çoğunlukla gelişmiş ülke ekonomilerine ağırlık veriyorlar. Oysa Türkiye ve benzeri ülkelerin bazı ayırt edici özellikleri var. Bunlar elbette iktisat yazınında ele alınıyorlar ama standart ders kitaplarında kendilerine pek yer bulmuyorlar. Gelin, bugün enflasyon-talep konusunu ele alalım. Türkiye ve benzeri ülkeler için bu konuyu deşelim.

Enflasyonun temel belirleyicisi döviz kuru

Hafta sonu okuduğum yeni yayımlanmış akademik makalelerden biri Brezilya’da enflasyonu belirleyen ana unsurlar üzerineydi. Makalede 1999-2020 dönemi verileri kullanılarak bu unsurlar belirlenmeye çalışılıyordu. Evet, bildiniz; ana belirleyici döviz kuru. İkinci önemde Brezilya’nın ithalat yaptığı ülkelerin üretici fiyatları geliyor. Talebin etkisi oldukça az; 12-24 aylık dönemde döviz kurunun on beşte biri kadar; ihmal edilebilir neredeyse. Elbette, talebin nasıl ölçüldüğü eleştirilebilir, farklı bir gösterge ya da şu değil de bu tahmin yöntemi kullanılsaydı sonuç değişir miydi sorusuna yanıt aranır, falan. Gerçi çalışma bu sınamaların bir kısmını yapıyor ama mesele o değil. Şu: Türkiye gibi ülkeler için yapılan önceki çalışmalar da zaten bu sonuca destek veriyorlar. Türkiye için de geçerli; enflasyonun temel belirleyicisi döviz kuru.

Buna karşın, Türkiye’de bu konuda yazan çizen çoğu kişi talep boyutunu ön plana çıkarıyor. Zira lisans düzeyindeki çoğu makroekonomi kitabında ele alınan modellerden çıkan sonuç öyle. Ama bu modellerin önemli bir kısmı da ‘kapalı ekonomi’ için; yani ithalat, ihracat ve döviz kuru yok. İyi mi? Elbette gelişmiş düzeylerdeki kitapları kastetmiyorum. Kaldı ki giriş ya da orta düzeydeki kitaplarda da açık ekonomi modelleri var; ama itiraf etmeli ki düşünce biçimimizde bu kapalı ekonomi modelleri önemli bir yer kaplıyor. Üstüne üstelik uluslararası ekonomi basını takip ediliyor; gelişmiş ülkelerin enflasyon sorunu ve para politikaları tartışılırken talep hep ön plana çıkıyor. Oralarda öyle çünkü.

Faiz kademeli yükseltilince döviz kuru daha fazla artıyor

İsteyen istediği gibi düşünür, yorum yapar. Ama sorun şu ki döviz kurunun etkisi kabul edilse bile tartışmalarda ikinci plana atılınca, bizim gibi ülkelerde enflasyonla mücadele zorlaşabiliyor. Türkiye’yi düşünün: Merkez Bankası Haziran 2023’ten itibaren neden o kadar kademeli faiz artırımına gitti? Yüzde 8,5 olan politika faizi haziran ayında yüzde 15’e yükseltildi. Oysa o toplantıda bilinen en son enflasyon oranı yüzde 40 düzeyindeydi. Yüze 40 da TÜİK’in o dönemde çok eleştirilen ölçümü. İTO’nun (o dönemdeki endekse göre) ölçümü ise yüzde 56’yı gösteriyordu. Dokuzuncu faiz artırımı Mart 2024’te geldi: Yüzde 50. O tarihteki enflasyon yüzde 67 (İTO daha da yüksek: Yüzde 77). Faiz bu kadar kademeli (dokuz kademe) yükseltilince, döviz kuru hızlı bir sıkılaştırma sürecinde artacağından çok daha fazla artıyor ve enflasyonu daha da yukarıya ittiriyor. Arada ileriye yönelik bekleyişler bozuluyor. İş bununla da kalmıyor. Enflasyonu düşürmek geciktikçe şikâyetler artıyor. Lira değerleniyor; ihracatçı yakınıyor. Kredi faizleri yüksek kalıyor; şirketler yakınıyor. Bu gidişat Eylül 2021’de başlayan ve enflasyonu durup dururken sıçratan politikalara dönüşe yol açar mı endişesi oluşuyor; risk primi yüksek seyrediyor. Zaten emeklinin, asgari ücretlinin sesi çıkmıyor; olan esas onlara oluyor.

Sonuç şu: Enflasyonun (uzak ara) ana belirleyicisinin döviz kuru oluğu bir ülkede para politikasındaki sıkılaştırıcı adımları çok fazla kademeli yapmamak gerekiyor. Yaparsanız başarı şansınız oldukça azalıyor.

• Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.