Beklentileri Karşılayan Finansallara Rağmen Endeks Neden 11.000’i Aşamıyor?

Borsada bazen rakamlar, ekonomik gerçeklerden çok yatırımcı psikolojisinin bir yansıması hâline gelir. BIST-100’ün bir süredir 11.000 seviyesinin üzerine çıkmasına rağmen kalıcılık sağlayamaması da tam olarak böyle bir dönemden geçildiğine işaret ediyor. Yüzeyde teknik direnç gibi görünse de altında daha derin faktörler var: enflasyon, faizlerdeki seyir, politik gerilimler ve yabancı yatırımcının temkinli algısı gibi… Dolayısıyla zaman zaman test edilse de 11.000 seviyesinin üzerinde kalıcılık sağlanamaması, belirtilen bu faktörlere bağlı olarak “bekle-gör” tavrının bir sonucu.

Hisse Bazlı Ayrışmalar: Endeks Yükselmiyor, Ama Bazı Şirketler Yükseliyor

Endeks yatay seyrederken hisse bazlı büyük ayrışmalar dikkat çekiyor. Bazı büyük hisseler politik risklerden doğrudan etkilenirken, defansif sektörler 2025 beklentileriyle güçlü duruyor. Yatırımcılar ise artık endeksi değil, şirket hikâyesini alıyor. Bu durum, endeks yükselmese bile portföylerin yükselmeye devam edebileceği bir “mikro-döngü” yaratıyor.

Psikolojik Bariyerler: Yatırımcı Davranışının Görünmeyen Direnci

Bir endeks seviyesi yeterince uzun süre aşılmazsa, o seviye teknik olmaktan çıkar, kolektif bir psikolojik bariyere dönüşür. 11.000 - 11.200 bandı tam olarak böyle bir bölge. Kırılmadıkça “burası tepe” algısı güçleniyor. Yatırımcı kâr alırken agresif, alım yaparken temkinli davranıyor. Sonuç, ekonomi izin verse de, psikoloji izin vermiyor. Dolayısıyla BİST100’ün 11.000 - 11.200 bandını aşması için yalnızca iyi bilançolar yetmiyor. Bunun için politik belirsizliklerin yatışması, yabancının risk iştahının artması ve likidite koşullarının rahatlaması gerekiyor…

Beklentilerden Karlara Rağmen, Borsa Neden Yükselmiyor?

3. çeyrek finansalları geride kalırken, işin bir de “şirketler kâr açıklıyor ama hisseler neden yükselmiyor?” tarafı var. Burada cevap şirket değerlemelerine dair yaklaşımın değişmesi… Peki, değerleme dair yatırımcının yaklaşım neden değişti? Son dönemde borsa yatırımcılarının en sık sorduğu sorulardan biri bu. Eskiden yüksek kâr, neredeyse otomatik olarak yükseliş anlamına gelirdi. Ancak 2025 yılına geldiğimizde çok şey değişti. Çarpanlar çözülüyor, yatırımcı davranışı dönüşüyor ve kârlılık artık tek başına fiyatlamayı yukarı taşımıyor. Bunun nedeni şirketlerin kötü performansı değil; piyasanın değerleme mantığının yeniden yazılması.

Enflasyon muhasebesi sonrası kârlılığın daha “gerçek” görünmesi ile nominal kâr büyümesi dramatik şekilde yavaşladı, şişmiş kârlar normalize oldu.

“Kâr mı, FCF mi?” Tartışması: Yeni Dönemin Gerçek Sınavı

Uzun yıllar boyunca Borsa İstanbul’da piyasasında muhasebe kârlılığı fiyatlamanın ana göstergesiydi.
Ancak sıkı para politikası ve finansman maliyetlerinin yükselmesiyle birlikte fotoğraf değişti:

  • Kârlılık yüksek ama nakit akışı zayıf şirketlere ilgi azaldı.
  • Stok şişmeleri, tahsilat problemleri ve sermaye ihtiyacı nakit akışını baskıladı.
  • Bazı şirketler kâğıt üzerinde para kazanırken, gerçekte nakit yaratamadı.

Bugün yatırımcının ilk baktığı yer gelir tablosu değil; operasyonel nakit akışı (CFO). Nitekim, kâr artabilir, ancak eğer kâr nakde dönüşmüyorsa, yatırımcı artık fiyatlamıyor.

Yatırımcının Yeni Değerleme Mantığı: “Bilanço Güzel Ama…”

Gelen bilanço iyi olabilir, ancak yatırımcı artık farklı sorular soruyor:

  • Bu kâr sürdürülebilir mi?
  • Bu kâr nakde dönüşüyor mu?
  • Şirketin borçluluğu ileride azalır mı?
  • Çarpan düşük görünüyor ama hak ettiği düşük mü?

Sonuç: Kâr Yetmiyor, Nakit ve Verimlilik Çağı Başladı

Şirketlerin beklentilerden iyi kâr açıklayıp hisselerin düşmesi şaşırtıcı görünse de piyasa yeni gerçeklere göre işliyor.

  • Çarpanlar sıkı para politikasıyla uyumlu biçimde aşağı geldi.
  • Nakde dönüşmeyen kârlılık artık yatırımcıya bir şey ifade etmiyor.
  • Değerleme mantığı bilanço kârından serbest nakit akımına (FCF) kaydı.
  • Verimliliği düşük olan şirketler yüksek kâr açıklasa bile prim yapmıyor.

Kısacası bundan sonra borsada kâr değil, kaliteli kâr kazandıracaktır…