Gündem

Atatürk’ün Ankara’ya Gelişinin 106. Yılı: Milli Mücadele’de Yeni Dönem

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, Heyet-i Temsiliye üyeleriyle birlikte 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelişi, Milli Mücadele’nin seyri açısından tarihî bir dönüm noktası oldu.

Bu adım, yalnızca bir şehir değişikliği değil; halk iradesine dayanan yeni bir devletin temellerinin atıldığı sürecin başlangıcı olarak kabul ediliyor.

Ankara’ya gelişle birlikte Heyet-i Temsiliye’nin merkezi bu şehre taşınırken, Milli Mücadele ilk kez dağınık ve yerel direnişlerden çıkıp merkezi ve örgütlü bir yapıya kavuştu. Ankara’da alınan kararlar, düzenli ordunun kurulmasına giden yolu açtı ve Kurtuluş Savaşı’ndaki başarının zeminini oluşturdu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması yönündeki karar da yine Ankara’da şekillendi.

Mondros Mütarekesi sonrası Osmanlı Devleti’nin fiilen işgal altına girmesiyle birlikte mücadelenin İstanbul’dan yürütülmesinin mümkün olmadığı anlaşıldı. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’dan başlayarak Havza, Amasya, Erzurum ve Sivas hattında ilerlerken halkı işgallere karşı bilinçlendirdi; miting ve protestoları teşvik etti. 22 Haziran 1919’da yayımlanan Amasya Genelgesi ile “Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ilkesi ortaya konuldu ve Milli Mücadele’nin meşruiyet zemini açıkça ilan edildi.

Erzurum ve Sivas kongreleriyle temsil heyetinin yetkileri pekiştirildi, meclisin açılması zorunlu bir hedef olarak belirlendi. İstanbul’un işgal altında bulunması nedeniyle milli mücadelenin merkezi için Anadolu’da güvenli, ulaşım ve haberleşme imkanları güçlü bir şehir tercih edildi. Demiryolu bağlantıları, Anadolu’nun iç kesimlerindeki stratejik konumu ve halkın direnişe olan desteği Ankara’yı öne çıkardı.

Ankara halkı, yokluk ve imkânsızlıklara rağmen Milli Mücadele’ye güçlü bir destek verdi. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin burada örgütlenmesiyle birlikte şehir, mücadelenin güvenli merkezi haline geldi. Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’ta Ankara’yı “milli duyguları yüksek bir topluluk” olarak nitelemesi, bu desteğin tarihsel bir ifadesi oldu.

Mustafa Kemal Paşa, Kayseri-Kırşehir hattı üzerinden Hacıbektaş’a uğrayarak Anadolu’nun farklı toplumsal kesimlerinin desteğini aldıktan sonra 27 Aralık 1919’da Ankara’ya ulaştı. Hacı Bayram Veli Türbesi’nin ziyaret edilmesi ve dualarla şehre girilmesi, bu gelişe manevi bir anlam da kattı. Seymen alayları, gençler, köylüler ve şehir halkı, Mustafa Kemal Paşa’yı büyük bir coşku ve umutla karşıladı.

İmparatorluğun yüzyıllık başkenti İstanbul’a karşılık, yokluklar içindeki Ankara, yeni bir devletin kuruluşuna aday bir şehir olarak öne çıktı. Cumhuriyet’in ilanından sonra atılan imar ve kurumsallaşma adımları, bu tercihin ne kadar isabetli olduğunu ortaya koydu. TBMM’nin açılmasıyla “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi hayata geçirilirken, 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile milli egemenlik hukuki güvence altına alındı.

Ankara’ya geliş, halk iradesine dayalı bir mücadelenin somutlaşması olarak tarihe geçti. Milli Mücadele’nin kurumsallaşmasında basın-yayın faaliyetleri de Ankara merkezli yürütüldü; Anadolu Ajansı’nın kurulması ve Hakimiyet-i Milliye’nin yayımlanması bu sürecin önemli adımları oldu.

Aradan geçen 106 yıla rağmen 27 Aralık 1919, yalnızca bir tarih değil; milletin kaderine sahip çıktığı, bağımsızlık ve egemenlik yolunda kararlılıkla yürüdüğü günlerden biri olarak hafızalardaki yerini koruyor.