Salı günü 2026’daki olası ekonomik gelişmeleri etkileyecek unsurlara ilişkin varsayımlarımı nedenleriyle açıklamıştım. Özetle şöyle: 2027 sonundan önce seçim olmayacak ve dolayısıyla seçim ekonomisi 2027’de görülecek. 2026’da ABD-Türkiye ilişkilerinde ABD’nin bize yaptırım getirmesi ile sonuçlanacak bir gelişme yaşanmayacak. Yanı başımızdaki savaşlar ve gerginlikler artmayacak. Yurtiçinde 19 Mart’ta siyaset-yargı düzleminde yaşanana benzer bir gelişme gözlenmeyecek. İki önemli merkez bankasının (Fed ve ECB) 2026’daki faiz politikası Türkiye ekonomisi açısından olumlu yönde seyredecek (Fed faiz indirecek, ECB sabit tutacak). Brent petrolünün varili 55 dolar civarında seyredecek (şu sıralarda 60 dolar civarında). Avrupa doğal gaz fiyatları düşecek. Küresel büyüme açısından yeni yıl 2025’ten çok farklı olmayacak. Almanya ekonomisinde büyüme oranı yüzde 0,2’den 0,9’a çıkacak. Bu kadar belirgin olmasa da Fransa’da ve İtalya’da 2025’e kıyasla büyüme yükselecek (enerji fiyatları tahminleri ABD Enerji Ajansının, büyüme öngörüleri ise IMF’nin).
Bu koşullar altında, uygulanmakta olan ve sadece para politikası ile bütçe açığını kontrol altına almaya çalışan, Türkiye’nin önemli sorunlarını çözmekle uğraşmayan ve bu nedenle de eksik olan ekonomi programı 2025’teki benzer sonuçlar doğurur. Kısacası, 2025’tekine benzer para politikası devam eder. Bütçede toparlanmanın sürmesi beklenir. Zaten faiz dışı bütçe dengeye doğru gidiyor. Kamu borcunun GSYH’ye oranı ise oldukça düşük bir düzeyde. Bunların bozulması için bir neden görünmüyor.
Fed faizleri düşeceğine ve hem yurtdışında hem de yurtiçinde risk alma iştahını azaltacak gelişmeler yaşanmayacağına göre, kur artışı enflasyonun altında kalır. Küresel büyüme düşmeyeceğine ama Avrupa’daki ihraç pazarlarımızda büyüme artacağına göre, dış talep, liranın değerli kalmasını dengeler ve ihracat sınırlı artışını sürdürür. Enerji fiyatlarının düşecek olması ithalat faturamızı azaltır. Bu durumda cari işlemler hesabının 2025’e kıyasla bozulup bozulmayacağını büyüme oranımız belirler. 2026 büyümesinin 2025’ten düşük olması beklenmez. Zira kredi faizlerinin kademeli olarak azalması, kredi kısıtlarının ise en azından yılın ikinci yarısından itibaren gevşetilmesi beklenir. Büyümenin yüzde 3,5-4 arasında bir oranda gerçekleşmesi şaşırtıcı olmaz. Öyleyse cari işlemler açığında kayda değer bir değişiklik beklenmez.
Peki, kredi faizlerinin düşmesinin ve arz kısıtlarının sınırlı da olsa gevşetilmesinin gerekçesi ne olabilir? Altını çizdiğim küresel koşullarda TCMB’nin 2025’tekine benzer bir para politikası uygulaması halinde enflasyonun düşmesi beklenir. Yıl sonunu yüzde 25 civarında bir enflasyonla kapamak olası. Daha da düşük geçekleşebilir enflasyon. Ama yüzde 20’nin aşağısı zor görünüyor. Bu durumda, Merkez Bankasının faiz indirimlerine devam edeceği açık. Bir noktadan sonra da kredi kısıtlarını azaltması makul görünüyor. Politika faizinin 2026’yı kapatacağı düzey ise enflasyondaki gelişmelere bağlı. Enflasyon yüzde 20-25 arasında kalacaksa, politika faizinin de yüzde 25-30 aralığında bir yerde yılı kapatması beklenir.
2026 yılı asgari ücreti, bu durumda, yılın tamamında açlık sınırının altında kalır. Emeklilerin belirgin bir kısmı için de benzer bir durum söz konusu olur. Öte yandan enflasyonun üzerinde faizler ile yüksek altın fiyatları dikkate alındığında, üst gelir grupları ile alt gelir grupları arasındaki büyük gelir dengesizliğinin sürmesi beklenir. Kısacası Türkiye, 2026’da, 2025’te olduğu gibi potansiyelini kullanmak için hamle yapmayan, üstelik nüfusunun önemli bir kısmının çok yetersiz gelir düzeyine sahip olduğu bir ülke olarak kalır.
• Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.